ZKS’DE GERÇEKLEŞEN, DOÇ. DR. MURAT ŞENTÜRK’ÜN SUNDUĞU KENT VE MEKÂN KONUŞMALARI SÖYLEŞİ PROGRAMINA PROF. DR. MURAT GÜL KONUK OLDU
29 Mart'ta gerçekleşen “Kent ve Mekân Konuşmaları” söyleşi programına Prof. Dr. Murat Gül konuk oldu. Doç. Dr. Murat Şentürk’ün sunduğu söyleşi programında; kent, mimari ve yaşam ilişkisi üzerine bir sohbet gerçekleşti.
Prof. Dr. Murat Gül, mimari anlayışın toplumsal değişimlerden etkilendiğini vurguladı:
“Roma ya da Yunan tapınağı; o güne, o topluma, o kültüre ait değerleri her yönüyle sembolize ediyor. Orta Çağ’a geldiğimiz zaman, Batı için konuşuyorsak eğer, bir gotik katedral, onun kuleleri, külahları, kurgusu zaman içerisinde bir antik tapınağın yerini alıyor. Çünkü toplum değişiyor, din değişiyor. Dolayısıyla bugün birçok Avrupa kentinde Orta Çağ’da yapılmış bir katedral de sembol değerini alıyor. Daha sonra Rönesans başka bir bakış açısı getiriyor. O manada belki de sanatta ve mimaride bir geriye dönüş Rönesans. Orta Çağ’ın birikimi kenara bırakılıyor.”
Prof. Dr. Murat Gül, kentin sembollerinin ortaya çıkışıyla ilgili şunları söyledi:
“İstanbul’daki simitçiler ya da balık ekmekçiler kültürün ayrılmaz bir parçası. Bunlar içinde yaşanan toplumun pratiklerini ve tercihlerini gösterdiği için zamanla sembolleşiyor. Sokak dokusu; mesela Siena’nın katedrali, meşhur meydanı, ona açılan sokaklar, arada yapılan at yarışları… İstanbul gibi şehirlerdeki siluet… Üsküdar sahilinden tarihi yarımadaya baktığımız zaman gözümüzün çok alıştığı, çok fazla değişmesini istemediğimiz bir siluet var. Tabii sadece fiziksel yapı değil, oradaki deneyim de önemli. Bir rüzgâr esiyor, martılar uçuyor, deniz kokusu geliyor, insanlar koşuşturuyor. Bunların hepsi bir bütün olarak yaşanıyor.”
Prof. Dr. Murat Gül, hâkim mimari anlayışın zaman içinde değişebileceğine işaret etti:
“Her şeyin yargısını ilerideki nesiller geriye dönüp bize söyleyecekler. Derslerde hep söylüyorum. Mesela bugün bizim eleştirdiğimiz bir yapı, bina, 3+1 ya da 4+1 bir apartman mimarisi… Bunlara hem onların dayattığı yaşam biçimi hem şehirle kurduğu ilişkiler bakımından haklı olarak mesafeli duruyoruz. Ama eğer kalırlarsa belki 50-100 sene sonra onları koruma listesine alırlar mı bilmiyorum. Hakikaten bilmiyorum, espri olsun diye söylemiyorum. Dolayısıyla günlük pratikler belirleyici. Her şeyi meslek insanları, kamu otoritesi, belediyeler, bakanlıklar belirleyemiyor. Doğal olanı da bu zaten. Yaşam çok boyutlu bir süreç.”