Tasavvuf ve Şiir / 18.02.2021
UNESCO’nun 2021’i Yunus Emre yılı ilan etmesi üzerine Ekrem Demirli Tasavvuf ve Şiir seminer dizisinin şubat ayı oturumunda Yunus Emre’nin şiirlerinden yola çıkarak tasavvuf üzerine konuştu.
Demirli Yunus Emre’nin şiirlerinin çok farklı yönlerden ele alınabileceğini belirtti: iptidai, orta dönem ve olgunluk dönem şiirleri. Hangi şiirinin hangi döneme gireceği üzerine ihtilafların olabileceğini ama kendisinin bu veçhelerden Yunus’un şiirlerine yaklaştığını belirtti. Orta ve son dönem şiirleri, içinde “yağma” kelimesi geçen şiirlerinden biraz daha ayrıştırılabiliyor. Son dönem şiirlerinde ise daha çok nazari ifadeleriyle karşılaşılıyor. Bunlar İbn Arabi ve vahdeti vücud geleneği ile ilişkisini gösteren şiirleri olarak kabul edilebiliyor. Vahdeti vücud bir kişi tarafından dile gelir ama özünde ariflerin, âlimlerin tecrübeleri üzerine inşa ediliyor. Demirli Yunus’u Yunus yapan, arif kılan şiirlerinin bu geleneğe, düşünceye ait şiirleri olabileceğini söyledi. Tasavvufla ilişkilendireceği şiirlerin de bu konuyla alakalı olduğunu belirtti.
Demirli insanın ahlaki, ontolojik ve başka yönlerden büyük ve küçük dünyalar arasında orta karar bir varlık olduğunu söyledi. Bir insanın ömrü birçok varlığa göre uzun başka birçok varlığa göre kısa. İnsanın ortalama yani vasat bir konumu var. Bu bakımdan insana yaklaşıldığında ömründeki gayesinin ne olduğu sorusu ile karşılaşılıyor. Demirli bu soruya farklı cevaplar verebileceğini ama kısaca bir insanın hayatı için istediği standart şeyler olarak belirtilebilir dedi. İnsan ömrü kimine göre kısa kimine göre uzun. İnsan dünya nimetlerine doyarak dünyadan gitmediği için ömrü kısa görüyor. Ama insan ömrünün neden kısa olduğunu, daha uzun yaşasa eline ne geçeceğini sorgulaması gerekiyor. Tasavvuf Müslüman düşünceye gayelilik meselesini getirdi, bu maksada binaen yaşamak oluyor. Ama bu maksat insanın değil Allah’ın maksadı. Maksat iyi insan olmaksa uzun ömre gerek yok. Her insanın ömrün neden uzun ya da kısa olduğuna dair cevabının olması lazım.
Demirli “Tasavvuf İnsana Hayatı Maksat Üzerinden Düşündürür”
Hayatta bir maksat, kasıt var. Bu insanın değil başkasının maksadı. Çünkü insanın hikâyesi onun maksadı gerçekleşsin diye başlamadı. Cenab-ı Hakk’a fail derken aslında maksadı evvel yani maksadın ilkini taşıyan deniyor. Önce Allah’ın niyeti var. Yani insanın hikâyesinde Allah’ın maksadı söz konusu. Demirli’ye göre tasavvuf bu kasta göre yaşamak demek. Tasavvuf bu kasta odaklanırken O’nun kastı üzere yaşamak anlamına geliyor. Maksadı da Allah’ın maksadı olarak görüyor. Demirli’ye göre ömrün uzun-kısalığı bu veçhede düşünülmeli. Her ömür bu maksat karşısında eksik kalıyor. Tasavvuf bu maksada uygun ezeli bir tabiat düşünür ve insana bir hayatı olduğunu hatırlatır. Tasavvuf maksadın yönünü değiştirdi; O’nun maksadı söz konusu dedi. Ömür insanın maksadı için uzun, Allah’ınki için kısa. Ömrü Allah’ın maksadıyla kıyaslayarak ele almak gerekiyor. İnsanın ömrü maksatları için uzun ama anlamsız şeyler yapmaya müsait çünkü ömrü dolduracak kadar ciddi maksatları yok. Tasavvuf Allah’ın maksadı üzere hayatı düşünmek anlayışını getiriyor. Böyle olunca ömrün ismi değişiyor: hudus görünür oluyor. Hudus bir şeyin başı var sonu var anlamına geliyor, bu bir ecel. Yunus şiirinde eceli ezel yaptı. Ezel aslında başlangıcı olmayan demek. Yunus buna sonu olmayan anlamına gelen ebedi ekliyor. Böylece insanın hayata bakış ufku gelişiyor. İnsanın yeryüzünde kurmuş olduğu hayalin gerçekliği ortaya çıkıyor. Yunus kendi tecrübesi ve tasavvuf tecrübesinden ezelin hayal değil gerçeklik olduğunu göstermiş oldu dedi Demirli. Burada önemli olan varlığı, var oluşu Allah’ın ciheti ile düşünmek. Allah’ın maksadı olduğu için ecel ezel oluyor. Ömür kısa değil aslında, maksada göre ömrün kısa ve uzunluğundan bahsedilebiliyor. Ömrün adı emel olunca insanın nihayetsizliği ortaya çıkıyor. İnsan için kilit nokta Allah’ın maksadına olan itimat olmalı.
Demirli anlattığı bu genel çerçevenin içini dolduracak Yunus Emre’den dizelerle programa devam etti.
“Ezel benim ilimdir, Elest benim yolumdur,
Ezel ile Elest'i ben bunda göre geldim.
Ben ezelden var idim, maşuk ile yar idim,
Hak dünyaya gönderdi, âlemi göre geldim.”
Demirli’ye göre Yunus bu dizelerle şunları demek istiyor. Ben ezeli âlemden geliyorum diyor Yunus. Nerelisin, biz nerden geldik sorusuna cevap veriyor aslında. Ezel yaşanır ama ezelden gelinmez, çünkü kopup gelebileceğin somut bir yer yok. Ezel meselesine ilim diyor Yunus. Burada insan ezeli varlıktır tanımına ulaşılıyor. İşte hayal değil gerçek olan husus bu. Yunus elestten, Allah vardır ondan başka bir şey yoktur anlamına gelebilecek ezele gidilir diyor. İnsan oradaydı ama orayı hatırlamıyor. Çünkü orası mekân değil ama bilgisi insanda mevcut.
“Adem yaratılmadan.
Can kalıba girmeden.
Şeytan lain olmadan.
Arş idi seyran bana.”
Demirli’ye göre Yunus’un bu dizelerde anlatmak istedikleri şu şekilde özetlenebilir. Önce Allah vardı başka bir şey yoktu, ben de onu müşahede ediyordum diyor Yunus. Ona göre bu ezelilik demek. Tasavvuf anlayışını insanın ezeliliği üzerinden en üst seviyeye taşıyor bu dizelerle. Yeryüzündeki maksatları bırakarak başka maksatlar için yaşamak, yani O’nun için yaşamak budur.
Yunus’u Yunus Yapan Nedir?
Şiirleri Yunus’u Yunus yapan şeydir dedi Demirli. Yunus’un ana kavramı aşk. Aşk insanın yeryüzündeki maksatlarından vazgeçmesi için var. İnsan yeryüzündeki maksatları bırakarak Allah için yaşamalı. Evrenin hikâyesi yoktu, sadece Allah’ın maksadı vardı. Tasavvuf ertelenmeyi red ediyor. Sana ulaşmak yerine sende kalmalıyım Allah’ım demeli insan ve bu niyetini ertelememeli. Bunu görmek ölmeden önce ölünen yer demektir diyor Demirli. Müslüman mekân, zaman, insan sınırını aşmalı, evrensel olmalı. Yunus evrensellik için diyor ki:
“Kafdağı zerrem değil, Ay ü güneş bene kul
Hak’tır aslım şek değil, Mürşittir Kur’ân bana”
Kabe Müslümanların evrenselliğinin sonucudur dedi Demirli. Ezel fikri kendine en yakın düşünce olarak evrenselliği buluyor. Çünkü yeryüzündeki hikâye Allah’ın maksadı sonucunda başlıyor.
İnsan ile Allah İlişkisi Nasıl Düşünülecek?
İnsanla Allah ilişkisi gayp şehadet ilişkisi olarak düşünülürse, şehadet görünen dünya, gayp da görünmeyen dünyadır dedi Demirli. Görünen ve görünmeyen arasındaki ilişkiye iman deniyor. İkisi arasındaki duvar aşılamadığı için insan öteki taraftan ses alamıyor. Sadece peygamberler vasıtasıyla seslerden haberdar oluyor. Tasavvuf bunu değiştiriyor. Tasavvuf görünmeyen ile görünen arasındaki ilişkiye kök ve dal ilişkisi olarak yaklaşıyor. Dallar köke bağlı, oradan besleniyor. Kök olmazsa dal olmuyor. Dalın kökle ilişkisine aşk deniyor. Görünen-görünmeyen ilişkisinde aşk olmaz. Çünkü neye âşık olunacağı bilinemiyor. Kökle dal ilişkisini düşünenler, dini hayatın merkezine aşk ilişkisini yerleştiriyor. Görünen görünmeyen ilişkisini düşünenler de insan Allah ilişkisinin temeline imanı koyuyor. Hakkın benimle ilişkisi derken Yunus kökle dal ilişkisini kast ediyor dedi Demirli.