“Sokak Benim Yaşadığım Hayat ve Yaşadığım Hayatın Sanatı”
Zeytinburnu Kültür Sanat’ta düzenlenen, Murat D. Çekin’in sunduğu Müzikli Söyleşinin konuğu santurzen Sedat Anar’dı. 9 Mart tarihinde gerçekleşen programda Anar, santurla tanışmasını, sokak müziğine başladığı yılları, sokakta yaşadığı anılarını ve tecrübelerini aktardığı samimi bir sohbet gerçekleştirdi.
Türkiye’de ve Dünyada Sokak Müziği
Murat D. Çekin Türkiye’de sokak müziğinin tarihinin ne zaman başladığını sordu. Sedat Anar’ın cevabı şu şekilde oldu. “Osmanlı’dan itibaren sokak müziği var diyebileceğimiz ve örnek olarak gösterebileceğimiz doğrudan bir isim yok ama halk ozanlarını bu bağlam içinde belirtmek mümkün. Yine Osmanlı’da mesire alanları içinde çingeneler müzik yapardı bunlar da zikredilebilir. At Meydanında sarayın düzenlediği şenliklerde görev alan müzisyenler ile Ramazan şenliklerinde halkı eğlendiren müzisyenler de sokak müzisyeni olarak anılabilir. Cumhuriyet döneminde ise çingenelerin sokakta müzik yaptığı görülmüş ama bunlara pek müspet yaklaşılmamış. 1970’den sonra Pera’da akordeon ile müzik yapan Madam Anahit var. Paganini Bülent yıllarca Beyoğlu’nda sokakta müzik icra etmiş. Murat Süngü de yıllarca sokakta müzik yaptığı için kesinlikle adını anmamız gerek. 1990’lı yıllarda grup Siya Siyabend sokaklarda müzik yaptı. Beyoğlu’nu bilenlerin haberdar olduğu isimler bunlar. Bu isimler sokak müzisyenlerinin yolunu açtı. Çünkü insanlar daha önce bu müzikle tanışmamış. 2007’de biz arkadaşlarla Masala müzik grubunu kurduk Ankara’da. Ama sokak müzisyenliğinde merkez İstanbul’dur. 2010 yılından sonra Türkiye’nin çeşitli yerlerinde sokak müzisyenleri çıkmaya başladı ve bu, işin yaygınlaştığının göstergesidir.”
Murat D. Çekin’in sorusu üzerine Sedat Anar dünyada sokak müzisyenliğinin akıbeti hakkında bilgi verdi. “Sokak müzisyenliği dünyada, Avrupa’da daha köklü. Merkez olarak Fransa işaret edilebilir. Avrupa’da sokak müziğinin ve müzisyenliğinin tarihi Haçlı Seferlerine kadar dayandırılıyor. Savaşa giden askerleri cesaretlendirmek için müzisyenlerin şarkılar söylediği biliniyor.”
Niçin Sokak Müziği?
Murat D. Çekin, Sedat Anar’a neden sokak müzisyenliği yapmayı tercih ettiğini sordu. “Bestelediğim şiirler vardı ama müzik yapabileceğim bir mekân yoktu. İki arkadaşım sokakta enstrümanlarıyla çalıyordu ve onlara katıldım. Mekân olarak sokağı seçmiş oldum. Bestelerim vardı, müzik yapıyordum ama bir konser salonunda müzikseverlerle buluşamıyordum. İnsanlara müziğimi taşımak istiyordum ama mekân tahsis edecek bir sponsorum yoktu. İçinde bulunduğum şartlar sokağa yönlendirmiş oldu. Benim için sokağın sanatta yeri başkadır. Bunu gerçekten sokakta yaşadığım için biliyorum. Çok ünlü bir sanatçı sokağa çıktığı zaman, sokak onu kabullenmez. Çünkü sokakta popülerlik yoktur. Fransa’da, Zaz diye bir grup sokak müzisyenliği yaparken ünlü oldu. Ama artık sokakta müzik yapamadıklarını, ünlü oldukları için herkesin fotoğraf ve video çektiğinden yakınarak bahsediyorlar. Sokak popülerliği sevmeyen bir mekândır. Sokağın adamı olmak istiyorsanız, oradaki insanlarla hemhâl olabileceğiniz bir ortam oluşturmanız gereklidir. Sokakta müzik yapmak bir duruştur, çaresizlik değildir.”
Sokak Müzisyeni ve Dinleyicisi
Murat D. Çekin, santurzen Anar’a insanların sokakta icra edilen müziğe neden yaklaştıklarını sordu. Sedat Anar bu soruya cevap olarak şu cümleleri zikretti. “Dinlediğim sanatçılardan ve çalan arkadaşlardan santurun sesine aşinaydım. Sesini duydum, santura âşık oldum ve onunla sokak maceram başladı. Sokakta santur çaldığımda, santurun sesi ne güzel diyerek müzik halkamıza yaklaşanlar olurdu. Müzik icra ettiğimiz esnada söylediğimiz türkü insanları çekerdi. İnsanların duygu dünyasına bir şekilde girebilirsin. İşten çıkan yorgun insanların tükenmişliğine müziğin sesi iyi gelebilir. Sokak ayrıca dinleyicinin nabzını ölçtüğüm bir yer. Yaptığım bir besteyi sokakta çalar, dinleyicilerin tepkisine bakardım. Böylece bestemi düzenler ya da olduğu şekliyle insanlara sunmaya devam ederdim. İcra ettiğimiz bir parça üç dakika sürerdi, dört dakika da doğaçlama müzik yapardık. Doğaçlama müzik yapığımızda sonrasında o eseri tekrar çalamayabiliyorduk. Böyle bir dezavantajı var. Ünlü olmak hayali ile sokaklarda çalmadım, müzikle ilgili dertlerim çok başka. Sokakta müzik yapmak bana en çok insanların kalbine dokunmayı, hikâyelerini dinlemeden onlar hakkında hükümler vermemek gerektiğini öğretti. Bir şey ürettiysen ve bu güzel bir şekilde gönlünden çıkıyorsa o zaten dinleyicinin gönlüne ulaşıyor. Oturduğum yerden insanların genelde ayaklarını görürdüm ve bir zaman sonra insanları ayaklarından tanımaya başladım. Beni tekrar tekrar dinlemeye gelen insanlar hakkında bu şekilde fikrim olurdu.”