MURAT D. ÇEKİN, “KAZLIÇEŞME SANAT KONUŞMALARI” SÖYLEŞİ PROGRAMINDA SEDEF ÇOKAY KEPÇE’Yİ AĞIRLADI
MURAT D. ÇEKİN, “KAZLIÇEŞME SANAT KONUŞMALARI” SÖYLEŞİ PROGRAMINDA SEDEF ÇOKAY KEPÇE’Yİ AĞIRLADI
Sedef Çokay Kepçe, Keban Barajı için yapılan kazıların Türkiye arkeoloji tarihi için önemli bir dönüm noktası olduğunu söyledi:
“Keban barajı çalışmaları ile bu süreçte bakış açısının da değiştiğini söylememiz mümkün. Keban barajı çalışmaları öncesinde esas bir kazı başkanı var ve kazıdaki bütün sorumluluk ona ait. Ama Keben kazıları ile bir ekip bilinci oluşmaya başlıyor. Özellikle yabancı arkeologların da gelmesi, burada çalışmasıyla arkeolojinin bir ekip işi olduğu fikri Türk arkeolojisinde daha çok yerleşiyor. Ondan sonra da bu şekilde ilerliyoruz. Şimdi tabii yeni teknikler, yeni imkanlarla yepyeni bir bakış açısı var artık arkeolojiye. Biraz sanat tarihinin metodolojisinden uzaklaşıldı. Şimdi fen bilimlerinin de dahil olmasıyla arkeoloji daha farklı bir bakış açısı kazanmış durumda.”
Sedef Çokay Kepçe; kazı çalışmalarının arkeolojinin amacı değil, aracı olduğunu vurguladı:
“Çok erken dönemlerden itibaren kerpiçten yapılmış duvarlar çıkıyor kazılarda. Eğer siz onu koruyamayacaksanız yaptığınız her kazı tahribat. Siz 2000, 3000, 4000 yıl doğaya bırakılmış ve kendini koruyan bir yapıya dışarıdan müdahale ediyorsunuz. Onu gelecek nesillere taşıyacak şekilde bırakamayacaksanız hiç açmamalısınız aslında. Yani kazı; arkeolojinin amacı değil, aracıdır. Biz birtakım sorular aradığımız için kazı yapıyoruz. Biz eser bulmak için kazı yapmıyoruz. Genelde insanların algısı hep o yönde. Arkeoloji bu değil. Biz o alanın resmini görmeye çalıştığımız için, o kenti ya da uygarlığı anlayabilmek için kazı yapıyoruz. Eğer çıkarttığımız şeyi koruyamayacaksak hiç dokunmamamız gerekiyor. Bu da bir kısır döngü tabii.”
Türkiye’de tarihi eserlerin tahrip edilmesi üzerine konuşan Sedef Sokay Kepçe, şunları söyledi:
“Bu doğrudan eğitimle alakalı bir şey. Şunu söylemek lazım. Anadolu toprakları bir mozaik olarak tanımlanır. Bu o kadar doğru ki. Çok farklı uygarlıkların eserleri var bu topraklarda. Bu kadar zenginlik de dünyanın başka yerinde bence yoktur. Çok farklı kültürler gelmiş. Doğu’dan Batı’ya, Batı’dan Doğu’ya sürekli göçler alınmış. Bizim için çok sıradan. Biz sokakta yürürken bir Osmanlı sebilini görüyor, az ileride bir Bizans duvarının yanından geçiyor, biraz köşeyi dönünce bir tane korint sütun başlığıyla karşılaşıyoruz. O kadar kanıksamışız ki, o kadar hayatımızın içinde ki onu görmüyoruz. Bu bizim için çok sıradan. Bu sıradanlık kendinden önce uygarlıklara ait şeylerin bize ait olmadığı düşüncesiyle de pekiştiğinde eski eserler satılacak birer nesne halini alıyor.”