Zeytinburnu' nda bir İstanbul Hanımefendisi
Türk Edebiyatı Vakfı, Kubbealtı Vakfı, Hanımlar İlim ve Kültür Derneği, Akoder ve Medyasofa gibi sivil toplum kuruluşlarındaki vazifelerinden tanıdığımız Ayla Ağabegüm, Zeytinburnu Belediyesi’nin düzenlediği bir söyleşiye katıldı. Ağabegüm; eski İstanbul’un mahalle kültüründen eğitim hayatına uzanan sohbetinde, bir insanın hayatını değiştirmek için nasıl hareket edilmesi gerektiğinden tecrübelerinden örnekler vererek bahsetti.
Sohbetine baba tarafından Erzurum’lu olduğundan bahsederek başlayan Ağabegüm, gençken doktor olmak istediğini fakat biricik kızı olduğu annesinin arzusu üzerine öğretmenliği seçtiğini ifade eden Ayla Ağabegüm; kendi yetiştiği devrin özelliklerini anlattı. “Anlamazdım ama kaçıp kaçıp Ahmet Hamdi Tanpınar’ı dinlerdim” Ağabegüm, öğretmenlerin öğrencinin yetişmesinde büyük önemi olduğundan bahsederek üniversite yıllarındaki hocalarından bahsetti: “Üniversitedeyken Ahmet Hamdi Tanpınar son sınıflara ders verirdi. Ben de kaçıp kaçıp kendisini dinlerdim. Anlattıklarını çok anlamıyorduk fakat dinliyorduk. Bizim Mehmet Kaplan gibi hocalarımız vardı. Onlar bir devri görmüş insanlardı. Disiplinleri, hayat görüşleri ve bilgileriyle bizi iyi yetiştirdiler. Kendi öğretmenlik hayatımda onları örnek aldım. Öğrencilerime de daima onlardan bahsettim.” Eski İstanbul’da mahallelerde her gelir seviyesinden insanların oturduğunu ve bütün mahellenin çocukların eğitiminde rol aldığını söyleyen Ağabegüm kendi çocukluğunda yaşadığı bir hatırasını da nakletti: “Mahalle bakkalından alışveriş yaptığımızda satın aldığımız şeyi bir gazete kağıdına sarardı. Bir gün yine bakkaldan alışveriş yaptım. Bu sefer bir kitaptan sayfa yırttı ve aldığım şeyi ona sardı. Eve gittiğimde sayfada bir şiir okudum ve ilgimi çekti. Ertesi gün bakkala gidip kitabı bana verip, veremeyeceğini sordum. Bana okuduğun şiirin anlamını çöz, yarın gel bana anlat. O zaman veririm dedi. Dediğini yaptım ve ertesi gün kitabı bana hediye etti. Sonradan fark ettim ki Necmettin Halilova’nın antolojisiymiş.” Öğretmenliği boyunca öğrencilerine hikâyeler, şiirler okuyarak ders verdiğini söyleyen Ağabegüm; öğretmenlerin çocuklara eğitim verirken sürekli dikte etmek yerine birlikte manevi değeri olan yazılar okuyarak bir şey anlatmaları gerektiğinin altını çizdi. Çocukların okudukları metinlerden etkilenecekleri için bu metinlerin de özenle seçilmesi gerektiğini ifade ettikten sonra, çocukları olumsuz etkileyecek yayınların önüne geçmek için verdiği bir mücadeleyi de dinleyicileriyle paylaştı. “12 Eylül döneminde, bir arkadaşımın çocuğu Amerikan Koleji’nde okuyordu. Tatilde on tane kitap vermişler ve okumasını istemişler. Kitaplarda sürekli yıkmaktan, isyandan bahsedildiğini fark ettim. Kitapları okudum ve özetleyen bir yazı yazdım, Ahmet Kabaklı hocama verdim. Yazı çıktıktan sonra dönemin müfettişleri beni çağırdılar, kitaplar hakkındaki fikirlerimi dinlediler, sonra onlar da incelediler ve kitapları toplattılar.”