Şiirle, insan olmanın hakikatini savunuyoruz
Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezinde düzenlenen, Mustafa Akar’ın sunduğu Şiir Meclisi söyleşi programı, 7 Kasım Çarşamba günü, saat 19.30’da gerçekleştirilen oturumunda şair Furkan Çalışkan’ı konuk etti. Çalışkan’ın şairlik hikâyesinin, şiirinin ve şiirin kendisinin konuşulduğu söyleşiye, şiir severler de katılımlarıyla katkıda bulundu.
"ŞİİR BAZILARI İÇİN BİTMİŞTİR" Son zamanlarda yeniden gündeme gelen, şiirin artık yerini yitirdiğine, bittiğine dair iddialar karşısında Furkan Çalışkan: “Ben şiir yazmaya başladığım zamanlarda da bu tartışma vardı. Muhtemelen yüz sene önce de aynı şey tartışılıyordu. İnsanlar genellikle kendi başlarına gelen şeyi, bütün dünyanın başına geldiği şeklinde yorumlarlar. Şiir bir insan için neden bitmiştir? Çünkü artık şiir onun hayatından çekilmiştir. Bu sadece yazanlar için değil, okurlar için de geçerli. Bu tip şeyler, bireysel deneyimlerin sonucu varılmış kanılardır. O yüzden şiirin bittiği yok. Şiir bazıları için bitmiştir, bazıları için de son sürat devam ediyordur.” cümleleriyle yanıt verdi. “BİR İNSAN TEKİ, BUNU KELİMELERLE NASIL YAPABİLİR?” Şair Furkan Çalışkan, şiire olan ilgisinin nasıl başladığını ve şairlik hikâyesini ise şu sözlerle ifade etti: “Babamın dolabında bazı dergiler vardı. Mavera dergisinin de eski sayıları mevcuttu. Bu dergilerin birinde Cahit Zarifoğlu’nun Meç isimli şiiriyle karşılaştım. Meç şiiri okuduğum ilk modern şiirdi. Şiirden hiçbir şey anlamadım. Fakat çok etkilendim. Hiçbir şey anlamadığınız bir şiir sizi nasıl çok etkiler? Bu bana çok büyülü geldi. Şiiri okuduktan sonra zihninin farklı çalıştığını hissediyor insan. Sonra o şiir benim için 20 yıl boyunca değişti. Bundan on beş sene önce başka bir şey anlıyordum, bugün bambaşka bir şey anlıyorum. Bu durum çok büyük eserlere has bir özelliktir. Meç şiirini okuduktan sonra ‘Bir insan teki bunu kelimelerle nasıl yapabilir?’ sorusu, benim için çözülmesi gereken bir sır oldu. Bunu çözmek için yazmayı denedim ve onu taklit eden bir şiir yazdım. Tabi ki olmadı. Olmadığını o zaman için fark etmek zordu fakat bir zaman sonra kendini sınamaya başlıyor insan. Zaten kendini sınama aşamasına gelindiğinde, edebiyat macerası başlıyor. Sonraki yıllarda okumak için İstanbul’a geldim, fakat asıl maksadım İstanbul’da bir üniversite okumak değildi. Şiir buradaydı, edebiyatın kalbi buradaydı. Bir insan dünyanın her yerinde şiir yazabilir ama edebiyatın mutfağında olmak, dergi çıkartmak, bir derginin muhitinde olarak bu işi kaynağından öğrenmek farklı bir şey. Bunun başkenti ise şimdi de olduğu üzere İstanbul’du.” Şiire dair okuma sürecinin daha ziyade dergi okuru olmak üzerinden ilerlediğini ifade eden Furkan Çalışkan: “Çağdaşlarımı önceleyerek başladım okuma işine. İkinci yeni şairlerini, üstatları hatmetmeden önce daha çok yaşıtlarımı ve benden bir önceki kuşağı öğrendim. İlk başta buradan başladım.” dedi. İLK KİTAP: KABAHATLER KANUNU İlk kitabı Kabahatler Kanunu 2009’da çıkan Furkan Çalışkan: “Kabahatler Kanunu benim için şanslı bir kitaptı. Yayınladığım şiirlerin belki de üçte biri vardı o kitapta, çoğunu dışarıda bıraktım. Yirmi altı yaş aslında ilk kitap için geç bir yaş sayılabilir. Fakat bu aynı zamanda daha olgun bir şiir görüşüyle bir kitap oluşturmaya da vesile oldu. Kabahatler Kanunu’nu benim için özel kılan, kitabın dışında bıraktığım şiirlerdir. Yayınlanmış tüm şiirleri toplayarak bir ilk kitap çıkarma düşüncesi gayet normaldir. Eğer daha erken çıkarabilmiş olsaydım ben de öyle yapardım. Fakat geç çıkması da bu açıdan bir şanstı benim için. Çünkü biraz daha tecrübeli sayılabilirdim artık. Dergi mutfaklarında çokça bulunmuş; İbrahim Tenekeci’nin, Mustafa Kutlu’nun hatta İsmet Özel’in bile bir şiire nasıl yaklaştığını, bir şiiri nasıl tahlil ettiğini gördükten sonra, kendi şiirlerimi acımasız olmak daha kolay oldu.” cümleleriyle ilk kitabı hakkındaki kanaatlerini izâh etti. “ŞİİRLE, İNSAN OLMANIN HAKİKATİNİ SAVUNUYORUZ” Kabahatler Kanunu kitabıyla şairin bir gerçeği ifade ettiği, ikinci kitabı Savunma Sanatları ile birden bir savunmaya çekildiği ifade edilirken, Furkan Çalışkan iki kitabı arasındaki temel farkları şu şekilde ifade etti: “Kabahatler Kanunu, içinde bulunduğum hâli ifade eden bir durum şiirini ihtiva ediyordu. Savunma Sanatları ise daha ziyâde bir refleks, manevra kitabıydı. Tecrübeler ve hayatla hesaplaşma artarken, ‘Şiir bana ne öğretebilir, ben bunu nasıl dönüştürebilirim?’ sorusunun cevabı niteliğinde bir şiir temasını kapsıyordu. Çünkü şiirin bir tür, modern zihne karşı savunma olduğunu düşünüyorum. Şiirle, insan olmanın hakîkatini savunuyoruz. Savunduğumuz şey bizim bu dünyada yaşamamıza dair gerçek bir nedene bağlayan –ne ise o- onu kazımak, onu bulmak; ki o şey bu toprağın içinde bir yerde… Şiir bunu bulmanın en esaslı vesilelerinden biri. Önümüzde puslu bir yol var, onu aydınlatmak gerekiyor. Bu kitap, böyle bir refleksin sonucuydu.” Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezinde gerçekleşen Şiir Meclisi söyleşisi Mustafa Akar’ın, şair Furkan Çalışkan’a ait “Türkçe Sözlü Hafif Bir Acı” şiirini okumasıyla nihayete erdi.
ŞİİR MECLİSİ Sunan "Mustafa AKAR" Konuk "Furkan ÇALIŞKAN"