ZEYTİNBURNU KÜLTÜR SANAT, “EDEBİYAT NE SÖYLER?” SÖYLEŞİ PROGRAMINDA DOÇ. DR. OĞUZ HAŞLAKOĞLU’NU AĞIRLADI
Cemal Şakar’ın sunduğu “Edebiyat Ne Söyler?” söyleşi serisinin 3 Aralık’taki konuğu Doç. Dr. Oğuz Haşlakoğlu’ydu. “Kavramsal Sanat” üzerinden bir söyleşi gerçekleşti.
Oğuz Haşlakoğlu, öncelikle “kavramsal sanat” tabirinin doğuşundaki arka plandan bahsetti. “Kavramsal sanat, 1960’ların sonunda ortaya çıkıyor. Bu dönem II. Dünya Savaşı sonrasına tekabül ediyor ve bu dönemde sanat merkezi Paris’ten New York’a kayıyor. Modern sanata örnek bütün şeyler Avrupa’da başlıyor ve bitiyor. Sanat’ta 1950’ler itibariyle gördüğümüz olgu Amerikan etkisi ve kültürün kendisini ekonomik gücün bir yansıması olarak göstermesidir. 1960’ların sonunda dışa vurumcu etki ortaya çıkıyor. Soyut ekspresyonizmden sonra ressam sonrası soyutlama (post paint extraction) dönemine geçiliyor. Kimliğin kendisini ifade etmesine yönelik bir jestten, belli tür bir kavramsallaştırma söz konusu artık. Bu durum ressamın öznel olan yorumunun daha nesnel bir bağlama oturmasıdır. Fakat popartla birlikte başka bir gerçek devreye giriliyor: Endüstri Devrimi sonrasında yeni bir sanat döneminin ortaya çıkması. Bunun gündelik hayatı belirleme tarzı doğrudan bir sanat olarak popart dediğimiz akımı oluşturuyor. Popartla birlikte tekrar imgeye dönüyoruz ve kendimizi gündelik hayatın içinde buluyoruz. Dadaizm yanlıları tüm şeyleri reddederek yola çıkıyorlar. Gündelik hayattaki bir şeyi alıyorlar ve onun üzerinden üretim yapıyorlar. Bunlarla Amerika’da sanatın arka planının nasıl oluştuğunu görüyoruz. Sonra sürpriz bir şekilde karşımıza kavramsal sanat çıkıyor.”
Oğuz Haşlakoğlu, “kavramsal sanat” kavramını ilk kez Henry Flint’in bulduğunu söyledi. “Flint, sanatın malzemesi artık kavramdır diyor. Bunun arkasında Marcel Duchamp ve sanatı bir “techne” yani yapmadan yapılan bir şey haline getirmesi var. Nesneyi yapmadan onu sanat kılan unsur Duchamp’ın yaptığıdır; bir resmi seyretmesiyle yani yaptığı eylemle onu nesneleştirmesidir. Ressam, resmi yapan, resme bakan gibi durumları alt üst ediyor. Hazır bir nesneyi isimle seyrettiğin o anda, o nesneyi anlamlandırma biçimin o nesneyi senin yaptığın bir nesne haline getiriyor. Bu da dil esasında kavram vasıtasıyla oluyor ve kavramsal sanat kendisini ortaya koyuyor. Sanatı aslında dile düşürmüş oluyor. 1960’lar sonrası sanat dünyası kavramsal sanatı bu noktadan devralıyor. Kavramsal sanatla; resmin kendisinin artık ressamın bir ifadesi olmasından ziyade, ressamın kendi resmine katılarak onun bir parçası olduğu resimden, sanattan söz ediyoruz. Böylece sanatın malzemesi kavramdır deniyor. Kavramsal sanat öncelikle beğeniyi ve estetik bağlamı çöpe atıyor.”