Can sıkıntısını entelektüel laflarla boyamayın!
Zeytinburnu Belediyesi Kültür Merkezinde 100 Yüze İmza ve Söyleşi programına katılan Mustafa Çiftçi, taşra ile özdeşleşen 'sıkıntı' düşüncesine itiraz ederek "Kimse can sıkıntısını entelektüel büyük laflarla boyamaya çalışmasın. Sevmenin de sıkıntının da rasyonel bir izahı yok. Bu kişiye bağlı bir şeydir. Bize de yutturmasınlar, taşra bunalım yaşanacak yerdir diye." şeklinde konuştu.
Zeytinburnu Belediyesi Kültür Merkezi, Aykut Ertuğrul'un hazırlayıp sunduğu 100 Yüze İmza ve Söyleşi programında 27 Mart Pazartesi akşamı, geniş kitlelerin Bozkırda Altmışaltı ile tanıdığı Mustafa Çiftçi'yi ağırladı. Yeni kitabı Ah Mercimeğim'in de okurla buluştuğu söyleşide Çiftçi, öyküye nasıl başladığını, ilk kitabı ve sonrasında yaşadıklarını anlattı. 9 yaşındayken anneannesinin hikayesini yazmak için onun peşinde dolandığını söyleyen Çiftçi, "Eski insanlar bir yere kayıt altına alınmaktan pek hoşlanmazlardı. Anneannem gibi ümmi insanlar için bir deftere isminin yazılması hoş bir şey değildi. Deftere ismi yazılandan ya vergi tahsil ediliyor ya askere götürülüyor, askere giden de gelmiyordu. Anneannem de belki o kağıda, kaleme karşı olan tedirginliği sebebiyle hikayesini bana yazdırmadı." dedi. Yazmayla ilgisinin bir süre ancak kompozisyon yarışmaları ile devam ettiğini söyleyen Çiftçi, 2005 yılında bir markette şahit olduğu bir olay üzerine kaleme aldıklarının yazı hayatının başlangıcı olduğunu kaydetti. Çiftçi kendisini yazmaya yönelten o anısını şöyle özetledi: "Bir adam ve onun 12-13 yaşlarındaki kızı alışveriş yapıyor. Adam cola alalım diyor, kız da ona 'Kasaya yakın bir yerde alalım, taşımayalım, sen ne biçim adamsın' diye cevap veriyor. Bu sahneye çok üzüldüm. Kim olduklarını bilmiyorum ama bir kız çocuğunun babasına sadece kola için babasına 'Ne biçim adamsın' demesi beni çok etkiledi. Bu adamın nasıl bir hayatı var diye düşünmeye başladım. Bunu düşünürken bir şey yazdım. Onu bir arkadaş Aşkar dergisinden İdris beye göndermiş. Hikaye orada yayınlandı. Sonra İdris bey haber göndermiş, 'Mustafa Çiftçi ne yazıyorsa bize göndersin biz yayınlayalım' diye. Ondan sonra hikayeler yazdım yayınladılar. Öyle başladım." ÖNCEDEN TÜRKÜ DİNLERDİM ARTIK YAZIYORUM Bu süreçten önce yazarlıkla ilgili bir kariyer planı olmadığını ifade eden Çiftçi, yazmak için nelerin kendisini harekete geçirdiği sorusuna ise şöyle cevap verdi: "Benim içimde tanımlaması zor şeyler oluyor. Önceden türkü, şarkı dinler, biraz ağlar, rahatlardım. Sonra içimdeki o dumanlı havayı, beni sarsan şeyi yazmaya başladı. Böyle olunca ortaya çıkan metin daha verimli oluyor. Ama 'felan dergi benden yazı istedi ona hikaye vereyim' diye yazdıklarım bir yere kadar." şeklinde konuşan Mustafa Çiftçi, "Ama o hissiyatın eseri olarak yazılıp da sonradan sağına soluna ufak müdahaleler yaptıklarım hikayelerimi okuyan da benimle o hissiyatı paylaşıyor." dedi. Aykut Ertuğrul'un bunalımlı olmakla mızmız olmak arasındaki farka dair sorusuna, "Okurken hissediyorsunuz bu adamın yaşadığı varlık sancısı değil, asil bir çilenin sonucu değil bu adam resmen çok açıkça zengin çocukların yaşadığı mızmızlanmayı sayfalar dolusu anlatmış." diyerek cevap veren Çiftçi, "Sevmenin de sıkıntının da rasyonel bir izahı yok. Bu kişiye bağlı bir şeydir. Bize de yutturmasınlar, taşra bunalım yaşanacak yerdir diye. Rahmetli Abdurrahim Karakoç büyük şehirlerde büyük entelektüel ortamlarda değildi. Devlet memuruydu küçük bir hayatı vardı. Bu kişiye bağlı bir şeydir. Kimse de can sıkıntısını entelektüel büyük laflarla boyamaya çalışmasın."sözleriyle taşraya yüklenen 'sıkıntı'nın yersizliğine dikkat çekti. HEPİMİZ BU MEMLEKETİN İNSANIYIZ Büyükşehirlerdekilerin üstenci bakışının ve nezaketsiz yaklaşımının ne kadar incitici olduğundan da sözeden Çiftçi, "Hepimiz bu memleketin insanıyız.Sen burada olduğun için yüksekten konuşma ben de kendimin daha temiz olduğumu iddia etmeyeyim. Biz taşrada temiz kaldık, saklı bir bahçe gibiyiz, demiyorum." şeklinde konuştu. Hikaye ve sinemanın kardeş olduğunu söyleyen Çiftçi, bir sinemacının uzunca bir zaman Handan Yeşili öyküsünü film yapmak için kendisini aradığını ancak o hikayenin senaryolaşmadığını anlattı. Sinan Sertel'in bir hikayesini birlikte senaryolaştırdıklarından sözeden Çiftçi'nin verdiği bu bilgi üzerine Sinan Sertel de filmin iki yıl sonra seyirci karşısına çıkacağının müjdesini verdi. Göç, sevda, yoksulluk gibi temalar etrafında yazan Çiftçi, bu temalar etrafında döneleyip durmak istemediğini de sözlerine ekledi. Mustafa Çiftçi, daha sonra okurlarına yeni kitabı Ah Mercimeğim'i imzaladı.