PROF. DR. ÖMER TÜRKER'LE "İSLÂM FELSEFESİNDE SEMBOLİK HİKÂYELER" SEMİNERLERİ ZEYTİNBURNU KÜLTÜR SANAT'TA BAŞLADI
Bu sezon boyunca her ay İslâm felsefesinden sembolik bir hikâyenin Prof. Dr. Ömer Türker eşliğinde ele alınacağı İslâm Felsefesinde Sembolik Hikâyeler programı Zeytinburnu Kültür Sanat’ta başladı. Zeytinburnu Kültür Sanat’ta Prof. Dr. Ömer Türker’le İslâm Felsefesinde Sembolik Hikâyeler programının ilki 31 Ekim Salı akşamı gerçekleşti. Bu programda hikâyelerin ve özellikle sembolik hikâyelerin İslâm düşüncesi içindeki yeri ve önemi incelendi.
BU SEMBOLİK HİKÂYELERİN ORTAK BİR KARAKTERİ VAR
Seminerin başında, Prof. Dr. Ömer Türker, İslâm felsefe geleneği içinde yazılan sembolik hikâyelerin ortak özellikleri üzerinde şu sözlerle durdu: “Bu sembolik hikâyelerin ortak bir karakteri var. Birinci ortak karakteri şu: Hepsinde hikâyenin ismi insanı, metafizik alemden gelen uyarılar doğrultusunda kendine gelen, farkına varan, varoluşu ve kendini tanıyan karakterler olarak kurguluyorlar. Hepsindeki ana etken bu. Mesela Hay bin Yakzan’ın anlamı şu; uyanığın oğlu canlı, diri. Oradaki uyanık, bilginin, bütün insanî bilginin metafizik kaynağı olan faal akıl aslında. Hay da o faal aklın oğlu. Faal aklın oğlu yok tabii ki. Şunu demek istiyorlar, insanda meydana gelen bütün hakikat bilgisinin kaynağı böylesine bir metafizik ilke. Oradan geliyor. Oradan gelmediği zaman insan uyarılmıyor. İnsan aslında, insan dediğimiz türe dair bir yetkinliğe ulaşamıyor. Hepsinde böyle isimler var. Şu veya bu şekilde buna çıkan isimler var.”
NAZARİYELERLE İRTİBAT ÜST DÜZEY BİR İDRAKİ GEREKTİRİYOR
Prof. Dr. Ömer Türker, sembolik hikâyelerin felsefe geleneği içerisindeki fonksiyonuna da değindi: “Aslında nazariyelerin, sembolik formlarla anlatılması, teorilerin birtakım sembolik dile aktarılıp onlarla anlatılması yahut sanatın değişik alanlarında temaşaya dönüştürülmesi, temaşa edilebilir değişik formlara dönüştürülmesi bir tür nazara müşahede ekleme yani o nazariyenin temel kavramları ve cümlelerinin fiilen insan hayatının bütününe dahil edilmesi, o hayatın onunla meşbu hâle getirilmesi çabası. Onu sağlıyor yani. Bir bunu sağlıyor. Birinci seviyede bu. İkinci seviyede, şimdi nazariyelerle irtibat, teorilerle veya irtibat üst düzeyden bir idraki gerektiriyor. Üst düzeyden. Yani fiilen o kavramları bilmeyi, literatürü bilmeyi, o önermelerin anlamlarını kavramayı, ilişkilerini kurmayı, yani düşünürlerin diline ve onların anlattıkları muhtevanın kendisine vakıf olmayı gerektiriyor. E buysa zor bir şey. Eskiden okuma yazma oranı düşüktü, zordu, şimdi okuma yazma oranı çok yüksek, yine zor. Yani bu okuma yazmayla da ilgili bir şey değil. Yani diyelim ki insanlar ilköğretim, ortaöğretim bitiriyorlar, üniversite bitiriyorlar, hatta ilgili nazariyenin olduğu bölümü bitiriyorlar yine de irtibat kuramıyorlar. İrtibat kurmak zor yani ana teorilerin kendisi ile. Bu çok üst düzey bir uğraşı istiyor, otuz kırk yıl emek vermeyi istiyor. Zor bir iş yani. Ama biz bu teorileri veya nazariyeleri sembolik formlara dönüştürdüğümüzde yahut temaşa edilebilir sanatlara dönüştürdüğümüzde onu, bir şekilde irtibatlı olan tüm insanlar için ulaşılabilir hâle getiriyoruz. İrtibat kurulabilir hâle getiriyoruz.”
Program, dinleyicilerden gelen soruların yanıtlanması ile son buldu.