İSLÂM FELSEFESİNDE SEMBOLİK HİKÂYELER SEMİNERLERİNİN ŞUBAT AYI PROGRAMI ZEYTİNBURNU KÜLTÜR SANAT'TA YAPILDI
Bu sezon boyunca her ay İslâm felsefesinin önemli filozoflarından İbn-i Tufeyl ve İbn-i Sina’nın kaleme aldığı Hay bin Yakzan isimli sembolik hikâyelerin bir bölümünün Prof. Dr. Ömer Türker eşliğinde ele alınacağı İslâm Felsefesinde Sembolik Hikâyeler programı Zeytinburnu Kültür Sanat’ta devam ediyor.
Zeytinburnu Kültür Sanat’ta Prof. Dr. Ömer Türker’le İslâm Felsefesinde Sembolik Hikâyeler programının beşincisi 22 Şubat Perşembeakşamı gerçekleşti. Bu programda İbn-i Tufeyl’in kaleme aldığı Hay bin Yakzan isimli hikâyenin genel özellikleri, sembolizmi ve İslâm düşüncesi içindeki yeri ve önemi incelendi.
TİPİK BİR ROMAN GİBİ OKUNMAYA ELVERİŞLİ DEĞİL METİN
Seminerin başında, Prof. Dr. Ömer Türker, Hay bin Yakzan’ın genel niteliklerinden bahsetti. Bu eserin diğer edebî metinlerden farkına dikkat çeken Ömer Türker, bu konu hakkında;
“Modern metinlerden sayılan Robinson Crusoe’ya benzetilir ama, Robinson Crusoe gibi bir metin değil tabi yani. Hatırlatayım tekrar, niye değil, Robinson Crusoe basit bir macera. Bir denizcinin seyahatlerini, maceralarını anlatıyor. Bu metin öyle değil. Hay bin Yakzan, her ne kadar adada büyüyen, orada yetişen, işte kendi kendine hakikat bilgisini elde eden bir insan hikâyesi anlatsa da bu bir filozof metni. Yani biz bunun üzerinden klasik dönemdeki felsefenin bütün meselelerini tartışabiliyoruz. O nedenle tipik bir roman gibi okunmaya elverişli değil metin. Şimdiye kadar Hay bin Yakzan’ın daha ziyade nübüvvet meselesi bağlamında, yani yasa koyma, insanların hakikati anlaması bağlamında bazı yönlerine dikkat çektik. Şimdi buradan tekrar bir hatırlatma yapıp İbn-i Bacce’nin Tedbirü’l Mütevahhid isimli bir eseri var, ona intikal edeceğim. Hay bin Yakzan’da da aslında bu kabil metinleri yazan diğer müelliflerin bir kısmında da, hepsinde olmasa bile, temel mesele aslında hakikate ulaşmanın katmanlı bir yapıya sahip olduğu. Şunu demek istiyorum: Yani hakikati hayal seviyesinde kavramak ile hakikati makul seviyede, akli seviyede kavramanın ayrıştırılması üzerine kurulu bu metinler. Fakat hayal derken burada şiirsel bir şey kastetmiyoruz. Yani şunu demek istiyorlar; diyelim ki karşımızda koltukları görüyoruz veya şu sehpayı görüyoruz. Bu aslında hayal seviyesinde bir idrak, bu düşünürlere göre. Niye? Çünkü, koltukluk denen bir anlam varsa şayet veya sehpalık denen bir anlam varsa bu anlamın kendisi makul. Ancak akıl tarafından kavranan bir şey. İnsanlar, gündelik hayatlarında böylesi bir anlamın daha ziyade tahakkuklarıyla karşılaşırlar. Şimdi tahakkukla karşılaştığı zaman, sadece tahakkukla karşılaşmak o şeyle irtibat kurmak için yeterli olmaz. Niye yeterli olmaz? Çünkü bunu başka bir canlı da görebilir ama onun koltuk olduğunu bilmez. Bunun koltuk olduğunu bilmek için bir akli idrak gerekir her halükarda. Yani akli idrak olmadan zaten insandan bahsedemiyoruz.” sözlerini söyledi.
Programın devamında Hay bin Yakzan eserinde ele alınan felsefi düşünceler, bu düşüncelerin kökenleri hakkında konuşuldu. Programın son bölümünde ise Prof. Dr. Ömer Türker dinleyicilerden gelen soruları yanıtladı.