ZEYTİNBURNU KÜLTÜR SANAT’TA “SAĞ SİYASET” KAVRAMI KONUŞULDU
Asım Öz’ün sunduğu “Kavramların İzinde” söyleşi serisinin 18 Ekim’deki konuğu Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın’dı. Türk siyaset düşünce dünyası için önemli kavramlardan biri olan “Sağ Siyaset” üzerine bir söyleşi gerçekleştirildi. Kavramın doğuşu, dünyada ve Türkiye’de algılanış biçimlerine değinildi.
Sağ ve Sol Algısının Doğuşu
Asım Öz, sağ sol tartışmalarının Soğuk Savaş dönemine özgü kalıplarla ele alındığını belirtti. “1990’larla solun bittiği anlayışıyla birlikte sağla ilgili tartışmaların mahiyeti değişiyor. Mesele aktüel açıdan neye tekabül ediyor? Dünya siyasetinde sağ ve sol ilk olarak nasıl ortaya çıktı, nasıl anlamlandırıldı? Bunun Türkiye toplumunda özellikle 1960’lardan sonraki serencamı hakkında neler söylenebilir?” diye sordu.
Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın, sağ siyasetle ilgili hem düşünce hem de siyasi partiler, örgütlenmeler anlamında sol temelli bir tanımlama yapıldığını söyledi. “Bu yaklaşım Soğuk Savaş dönemindedir ve komünizm odaklıdır. Meselenin böyle reddedilemez bir tarafı var. Ama bu eksik bir kurgu ve buradan yola çıkarak sağdan bahsedemeyiz. Türk siyasetinde sağ için belirlenmiş bir tanımlama var ve buna sağ isminin verilmesi ne kadar doğru tartışmalıdır. Türkiye’nin günümüzdeki parlamentosuna bakıldığında sağ ve sol ayrımı yapmak pek mümkün değil. 1960’lardan sonra sağ ve sol ayrımının yapıldığını söylemek mümkün. Siyasallığın kendisi, zorunlu olarak bir taraftarlık üreteceği için siyasi bölünme ve siyasi partilere kaynaklık etmek anlamında sağ ve sol söz konusudur. Fransa parlamentosunda kralın sağında aristokratların, solunda da halk temsilcilerinin yer almasıyla ilgili bir konumlanma var. Dünya siyasi literatüründe de sağ ve soldan daha fazla kabul görmüş bir ayrışmadan da bahsedemeyiz. Her toplumda sağ ve sol ayrımı vardır. Ancak toplumların özeline, kendi iç dinamik yapılarına baktığımız zaman sağ ve solun anlamları, toplumun biraz kendi toplumsallığı biraz da kendi iktisadi yapısı üzerinden okunup, tasnifleniyor. Kavramın merkez sağ, aşırı sağ gibi eğilimleri yanında görsel olarak ifade edilebilmesi için şekiller, semboller de oluşturulmuştur. Bunlar ülkeden ülkeye değişir. Türkiye’ye geldiğimiz zaman sadece iktisadi bağlam değil toplumsal hareketlilik de toplumun siyasallığını başka şekilde anlamlandırıyor. İç içe geçişler ve Batıdaki gibi sınıfsal yapıya sahip olmamamız meseleyi başka türlü ele almayı gerektiriyor. Türkiye’de siyasette esas ayrım sağ-sol olmadı. Türkiye’de bu bir tasnifleme, gruplamadır ama asıl ayrımın sağ-sol olmadığını düşünüyorum.” dedi.
Akın, 19. yüzyılda değişimin olduğunu, Sosyalizmin ortaya çıkmasıyla solun ayrımlarının daha net şekilde ortaya koyulduğunu zikretti. “Sosyalizmin en iddialı yanlarından biri evrenselliktir. Sosyalizmin karşısında yer alan, daha aristokrasiden gelen, sentezi siyasi arenada daha muhafazakâr olan sağın tutumlarına bakıldığında daha yerlici taraf olduğu görülür. Zaten sol ve sağ arasında birisinin daha uluslararası diğerinin daha yerel olduğuna dair kabuller vardır. Bu durum Türk siyaseti için de geçerlidir. Türk sağına kaynağı itibariyle baktığımızda üç temel ideoloji görüyoruz: Muhafazakârlık, İslamcılık ve Milliyetçilik. Bunlarla karşılaşılmasında Cumhuriyet dönemindeki değişimin etkisi tabii ki söz konusudur. Çünkü bu ideolojilerin tarihsel ve toplumsal tecrübeden etkilenen tarafları vardır. Türk sağı için milliyetçiliği paravan gibi görüyorum. Onun içinde muhafazakârlık ve İslamcılık iç içe geçen bir durum. Bunlar zamanla kendi aralarına mesafe koymaya çalışmışlar, belli gruplar ortaya çıkarmışlardır. İfadelerimi bu üç siyasi hareketliliğin, aynı zamanda toplumsal hareketlilik olduklarını düşünerek söylüyorum. Bu üç ideolojinin aynı zamanda Türkiye’deki sağın kaynakları ve hafızası olduklarını düşünüyorum.”
Sağ ve Sol Algısı Arasındaki Farklar
Asım Öz, Türkiye’de sağcılar şeklinde değil de daha çok solcular diyerek cümlelerin kurulmaya başlandığını belirtti. “Soğuk Savaş’ın bitiminden sonraki süreci anlamlandırmak için sağ ve solun temel ayrımlar olduğu düşünülür. Sol günümüzde de herkesin dikkatini çekebilecek değerlerle, sağ ise daha olumsuz, negatif değerlerle temsil ediliyor. Solun değerleri olarak eşitlik, özgürlük, dayanışma, insanın dünyayı değiştirebilecek özellikleri sayılıyor. Sağın değerleri olarak ise aşkın değerler, gelenek, kurulu düzenin korunması gibi özellikleri sıralanıyor. Buradan da iktisadi, siyasi konumlanmalar oluyor ve insanlar sağ ya da sol olarak nitelendiriliyorlar. Türkiye’de ise ayrımın dine ilişkin tutumla doğrudan ilişkisi var. Bu çerçevede solun genelde pozitif, sağın da negatif ele alınmasını nasıl yorumluyorsunuz?” diye sordu.
Akın, Türkiye’de sağ ile ilgili literatürün çoğunun sol yayınevlerine ait olduğunu söyleyerek konuşmasına devam etti. “Bu yüzden sağ hakkında bir kurgu söz konusu olduğunu söyleyebilirim. Haliyle de tarihsel yönden sağın çarpıtılması gibi bir durum var. Türkiye’de meselenin merkeze çekildiği odak nokta din aslında. Çünkü sol diye kullanılan kavram sosyal demokrasi, sosyalizmle ilgili olarak değil, daha ziyade komünizm ve Sovyetler Birliği ekseninde tartışılıyor. Fakat genel anlamda Marksizm ve komünizm meselesi bizde iktisadi ya da felsefi bir mesele olarak tartışılmaz. Bence biraz tarihsel şuur altı var. Solun değerleri, insani taleplerdeki değişimlere karşılık geliyormuş gibi görünüyor. Fakat bir taraftan da muhafazakârlıktan gelen düzenin değişmesinin toplumlara belli maliyetlerinin olabileceği, oturmuş düzen fikrinin kolay bir şekilde değişmesinin insanlara mutluluk getirmeyeceği noktaları siyasi ayrışmanın meydana getirdiği çelişkilerin zemininde duruyor. Zaten bunların etrafında taraftarlık ortaya çıkıyor. Geçmişten gelen değerler kültüre mal edildikleri zaman insanın anlam dünyasının kaynakları oluyorlar. Bunlar kökünden gitsin diye bir tartışmayı radikal bir şekilde yaptığınızda değişimci oluyorsunuz. Ama bu hep yapıcı olmayabiliyor.”