ZKS’DE PROF. DR. ÖMER TÜRKER 3 ŞUBAT'TA “İSLÂM DÜŞÜNCE GELENEĞİNDE AHLAKÎ TEFEKKÜRÜN KAYNAKLARI” SEMİNERİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ
Zeytinburnu Kültür Sanat’ta düzenlenen “İslâm Düşünce Geleneğinde Ahlakî Tefekkürün Kaynakları” seminerinin 3 Şubat'ta gerçekleşen oturumunda Prof. Dr. Ömer Türker “Niyet: İrade ve Gaye” konusunu anlattı.
Prof. Dr. Ömer Türker, niyet ve irade arasındaki ilişkiyi açıkladı. "Fakihler, sufiler ve kelamcıların yaptığı tahlillerde niyet kelimesine teveccüh, meyil, irade, azim ve kalbin bir hususta karar kılması gibi anlamlar verilir. Buradan niyete verilen değişik anlamların esas itibarıyla iradenin farklı hallerine tekabül ettiği anlaşılır. Temelde üç irade teorisi ileri sürülür: Bilgi teorisi, meyil teorisi ve sıfat teorisi. Bilgi ve meyil teorileri, Mu'tezile kelamcıları tarafından ileri sürülmüşken sıfat teorisi Ehl'i Sünnet kelamcılarının görüşüdür. Bilgi olduğunu iddia edenlere göre irade, bir şeyin faydalı yahut zararlı olduğu inancı ve zannıdır. Bu zan veya inanç meydana geldiğinde kudret sahibi kişi nezdinde, şıklardan biri diğerine baskın gelir. Kudret ise baskın gelen tarafa tesir ederek, fiili meydana getirir. Niyetin, iradenin bir parçası haline getirilmesi ancak iradeyi bilgi kapsamında değerlendirdiğimizde mümkündür. Niyet, en azından bazı yönleriyle insan iradesinde olan bilişsel hallerden sayılır."
Türker, irade kavramının karşılık geldiği anlamlar üzerinde durdu. "Niyet irade anlamında kullanıldığı gibi iradenin de biri özel diğeri genel olmak üzere iki temel anlamı vardır. Özel anlamıyla irade bilhassa sıfat teorisini benimseyen kelamcılara göre eylemin iki tarafından birini diğerine tercih eden sıfattır. Genel anlamıyla irade ise fiili önceler ve fiille ilişkisi her türlü zihni duruma işaret eder. Bu anlamıyla irade ise insani öznenin fiile ilişkin inanç veya zannını, meylini, azmini ve kararlılığına karşılık gelir. Niyet kelimesi genel olarak yönelişi ifade ettiğinden, niyetin iradenin bir seviyesine tekabül ettiği belirtilir."
İrade, Gaye ve Niyet Arasındaki İlişki
İslam filozofları ve felsefe geleneğindeki irade ve gaye arasındaki ilişki hakkında Türker şunları kaydetti. "İslam filozofları, aklın; varlıktaki sürekliliğini açıklamak için cismani varlıktaki hareket ve değişiminin Tanrı dışındaki her şeyin gayesi olduğunu düşünmüşlerdir. Onlara göre her şey, bir gayeye sahiptir ve ona ulaşmak için çaba sarf eder. Bu dünyada madenlerden insanlara yükselen hiyerarşide her bir nesnenin kendi sureti tarafından içerilen bir gayesi vardır. Özellikle insanlar sadece iradeli hareket etmekle kalmazlar. Aynı zamanda hayvanlardan farklı olarak türünün formundaki gaye ile bir ferdin gerçekleştirmeyi amaçladığı tümel ve tikel gayeler örtüşmeyebilir. Hatta formda içerilen gayenin tahakkukunu engelleyen gayelere yönelmesi de mümkündür. Zira insan, diğer tüm canlılardan farklı olarak akıl ve şehvet çatışmasına konu olur. Felsefe geleneği, ister bilinçli ister bilinçsiz olsun gerçekte bütün nesnelerin gayeli olduğunu ve daimi bir yöneliş halinde bulunduğunu düşünür. Bu bağlamda gayelilik, varlıkta değişim ve oluşun açıklandığı temel ilkeye tekabül eder. İnsanın bütün eylemleri de gayelilik ilkesine bağlı kalınarak değerlendirilir. İnsan söz konusu olduğunda, dini düşünce geleneğindeki niyet kavramının yerini, felsefe geleneğinde gaye kavramı alır. Gaye kavramı, Tanrı dışındaki bütün varlıklarla ilgili olmasına ve insan fiillerine ilişkin tahlili diğer disiplinlere bağlamasına rağmen; niyet kavramı, esas itibarıyla insan fiilleriyle ilişkilidir. Bu açıdan gayenin yerine niyetin ikame edilmesi makul görülmez."
Türker, İslam filozofları ve felsefe geleneğindeki niyet algısı için şu cümleleri serdetti. "İslam düşünce geleneğinde niyet kavramı; özel anlamıyla belirli bir eyleme yönelişi, genel anlamıyla da insanın bilincine açık veya kapalı daimi bir yöneliş halinde olmayı ifade eder. Özel anlamıyla niyet, iradenin bir türü olarak değerlendirilir. Genel anlamıyla niyet ise iradenin bütün aşamalarıyla ilişkilidir. İnsanın belirli bir durumla ilgili cüzi iradesi ile bu cüzi iradelerden hem etkilenen hem de onları yönetebilen külli iradesi aynıyla cüzi ve külli niyet ayrımına yansımıştır. Sufiler, iradeyi bütünüyle Allah'ın külli iradesine bırakma anlamında bir tür iradesizlik halinden söz etmişlerdir. Felsefe geleneğinde niyet kavramı yerine gaye kavramı kullanılır. Bunun en önemli nedeni, filozofların ister insan iradesinden bağımsız meydana gelsin isterse insan iradesiyle meydana gelsin, bütün nesne ve olguların nedenler teorisine göre kavranabileceğini düşünmeleridir. Filozoflar, hakiki bilginin, aksi alınması imkansız bir yakin sağlayan illetler bilgisi olduğu söylerler. Diğer bir deyişle bir şeyi bilmek, nedenlerini bilmek demektir."