Zeytinburnu Kültür Sanat’ta Prof. Dr. Ömer Türker “Varlık, Benlik ve Kaygı” Meselelerini Değerlendirdi
Zeytinburnu Kültür Sanat’ta düzenlenen İslâm Düşüncesi seminerinin 5 Nisan’da gerçekleşen oturumunda Prof. Dr. Ömer Türker “Varlık, Benlik ve Kaygı” meselelerini değerlendirdi.
Ömer Türker insanın temel hedefinin ne olduğunu belirterek seminere başladı. “İbn Hazm Ahlak ve Davranış Tarzları eserinde bütün insanların neyin peşinden koştuğunu, insanların tek hedefinin ne olduğunu araştırdığını ve tek bir amaca doğru ilerlediklerini söyler: kaygıdan kurtulmak. İbn Hazm bütün insanların kaygıdan kurtulma noktasında birleştiklerini belirtir. Çeşitli yaratılış, arzu, eğilim ve uğraşları içindeki tüm insanların kaygı duydukları temel nokta ise farklılık arz edebilir. Bazı insanlar maddi zenginlikten mahrum kalmak, bazıları şehvetten geri kalmak, bazıları iktidardan uzak durmak bazıları da ahirette zor durumda kalmak korkusundan dolayı kaygıya düşerler.”
Müslümanın Kaygısı Nedir?
Ömer Türker bir Müslümanın kaygısının ne olabileceğini sorgulayarak devam etti. “ Her insanın kaygısının türü farklıdır, bu kesin. İnsanın etrafı mal, mülk, aile, kadın, çocuk, iktidar, refah ve daha pek çok kaygıyla çevrilmiştir. Peki gerçekten Müslümanın kaygısı ne olmalıdır? Dönemi, şartları, dili, mesleği, toplumsal konumu ne olursa olsun Müslüman olmak bir insanı hangi kaygılara iter?” Türker bu sorulara çeşitli veçhelerden cevaplar verilebileceğini, insanın yaratılışından bahseden ayetlerin “hilafet ve şeytan” kavramlarını sunduğunu belirtti. “Allah, Âdem’i halife yaparak ona bütün isimleri öğretmiş, şeytana uymaması gerektiğini emretmiştir. Hilafet kelimesi birbiri ardına gelmek demek; şeytan ise uzaklığı, ayrılığı temsil etmektedir. İnsan bu iki uç arasında yani Allah’ın ardında olmak ve ondan uzaklaşmak arasındaki hattadır. İnsan Hakk’ın ardında olmak ve Hakk’ın kendisini bulmak ayrıcalığına sahiptir. Bu insan için talihsizlik değildir, bilakis insan Allah’a ilişkin marifeti ifadesi vahiy ile desteklenmiştir. İnsan idraki, Hakk’ı hatırlatan ayetlerle süslenmiştir. Müslüman olmanın insana yüklediği kaygı tam da bu noktada kendini gösterir: Hakk’ın hemen ardında olarak isimlerin yüceliğine ulaşma kabiliyetine sahip olan insanın, O’ndan uzaklaşarak bu kabiliyetini heder etmesi. Salt Müslüman olmanın insanda oluşturması gereken kaygı, Allah’tan uzaklaşma veya tersinden ifadesiyle Allah’a yaklaşma kaygısıdır.”
İnsanın Arayışı ve Kaygısı
Türker Allah dışındaki her şeyin O’na ulaşmak için bir edat olduğunu söyledi. “Müslüman olmak, Allah’ın hakiki ve yakın fail olduğunu idrak etmek demektir. Gazzali’nin Mizanu’l-amel adlı eserinde anlattığı bir hikâye bu konuda önemli bir örnektir. Gazzali tasavvuf yoluna girmeye azmettiği sıralarda bu konuda öncü olan birileriyle istişare eder. Kendisine bu yolda ilerlemesi için sunulan reçete şu şekildedir: dünya ile bütün ilişkini keseceksin, kalbini aile, çocuk, mal, mülk, ilim ve veliliğe yöneltmeyeceksin. Senin için bunların varlığı ve yokluğu eşit olacak. Kendinle baş başa kalacaksın, ibadetlerle meşgul olacaksın, kalbini dünyalık bütün tasalardan boşaltacaksın. Kalbinde yalnız Allah kalana kadar zikre devam edeceksin. Gazzali bu hikâyeyi sufilerin Allah’a ulaşmada izlediği yöntemi açıklamak için aktarmıştır.”
Ömer Türker, insanın kaygısının Allah olması, bütün benliği ve fiilleriyle kendisini Allah’a teslim etmesinin İslam’ın kendisi olduğunu zikretti. “İslam adı üstünde Allah’a teslim olmaktır. Ancak böyle bir idrak Allah’a teslimiyeti bütün mecazlardan kurtarabilir. Allah’a teslim olmak kişinin arzu ve heveslerinin Allah oluşuyla değil, Allah’ın kişinin arzu ve hevesleri olmasıyla gerçekleşir. Bu amaç Müslüman olmanın insana kattığı en asil değerdir ve Müslümanın bütün hayatını kuşatması gereken dert ve kaygıdır.”