Tarihle irtibatımızı yenilemeliyiz
Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi’de bu ay başlayan “Anlamak Mümkün müdür?” başlıklı söyleşi serisinin ilk konuğu Ömer Türker oldu. Yusuf Genç’in sunduğu programda ‘Neden anlamıyoruz? Neyi anlayabiliriz ve Nasıl anlayabiliriz’ sorusuna cevap arandı.
“Türkiye’de Heidderger’i anlamıyoruz anlamış gibi yapıyoruz. Bunu neden yaptığımızı, niye anlayamadığımızı anlıyorum. Hem çeviri güçlüğü hem bağlam. Fakat aynı şekilde biz kendi düşünce metinlerimizde Müslümanlar olarak kendi akaid metinlerimizle bu bağlamda bir rabıta kurup anlamıyoruz.” diyerek söze başlayan Yusuf Genç, bu kopukluğun nedenini Ömer Türker’e sordu. Farabi sonrasında Bağdat’ta felsefe halkasının reisi olan Ebu Süleyman es Sicisani’nin “Allah hikmeti Yunanlıların başına, Arapların diline Farsların kalbine, Çinlilerin de eline indirmiştir.” sözünü hatırlatan Ömer Türker, “Hikmeti Yunanlıların başına diyor çünkü bilimleri Yunanlılar geliştiriyor, Arapların diline diyor çünkü belagat Araplarda çok güçlü bir disiplin. Farsların gönlüne diyor, zira Farisiler bütün dönemlerde edebiyatta çok güçlü. İslam geleneğindeki edebiyatın da hâkim unsuru Farslar. Çinlilerin eline diyor çünkü Çinliler bütün dönemlerde alet yapmakla meşgul. Çinliler daha eski dönemlerde olduğu gibi çok iyi alet üretiyorlar.” açıklamasını yaptıktan sonra sözlerine şöyle devam etti: “Süleyman Sicisani bunu söylediği dönemde Yunan yok, Farslar Müslüman olmuş, Araplar zaten Müslüman, Çinliler de bir unsur olarak yok aslında. O zamanki İslam coğrafyası hem bilimi üretiyor, hem bilimin aletlerini üretiyor, hem edebiyatın hem de şiirin üreticisi konumunda. Bu sözü bugüne taşıyacak olsak biz nerede dururuz? Biz derken İslam dünyası nerede durur? Hikmet kimin başında Batı’nın, kimin dilinde batı’nın, şiirin formları da batıdan alıyoruz. Kimin kalbinde? Edebiyatı da onlar üretiyor. Tolstoy’u, Dostoyevski’yi biz çıkarmadık. Kimin elinde yine onların elinde. Bunun anlamı şu; bu üretimleri yapan eski dünyanın dilini çözme özelliğini yitirdik.” KAYNAKLARLA İRTİBATIMIZI KAYBETTİK “İnsanlar bunun Cumhuriyet hadisesi olduğunu zannederler. Zinhar öyle bir durum yok. 1800’den beri biz bunu kaybettik. Ve bunu gönüllü olarak kaybettik.” diyen Ömer Türker, “Eskilerin kitaplarını okuyoruz. Dil olarak Arapça ise Farsça ise ya da başka bir dilde ise bu dili biliyoruz. Ama düşüncenin ifade edildiği dili bilmiyoruz. Bu çok ciddi bir problem. O dilin neye delalet ettiğini, dilin ve metinlerin hangi problemleri derinlemesine tartıştığını anlamak bizim 30 yılımızı alıyor. Bunu üreten ve nakleden geleneğimiz kayboldu. Hepsini yeniden keşfetmek zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla eski dünyaya ya da klasik İslam düşüncesine ilişkin anlatıları kavrayamamamız, onlarla irtibatta zorlanmamız son derece doğal.” şeklinde konuştu. Ebussuud deyince aklımıza camilerde imamlık yapan bir adam geldiğini, İmam Gazali, Razi ve İbni Sina için de bunun böyle olduğunu kaydeden Türker, İslam medeniyetinin insanlığa armağan ettiği birkaç büyük filozof arasında sayılabilecek bu isimlerin bizim zihnimizde ifade ettiği, taşıdığı anlamın kaybolduğuna dikkat çekti. “Sanat değerimizi yitirdik, minyatür sanatının hiçbir değeri yoktur bizim için çünkü onun ne anlam ifade ettiğini bilmeyiz. Bir minyatür koysalar karşımıza bunun hakkında üç sayfa yazı yazacak on tane adamımız zor çıkar. Bütün heybetimizi yitirdik çünkü anlamını kaybettik” diyen Türker, “Toplumsal ve siyasi örgütlenmeyi bilimlerin, sanatların gelişimini tarihimizden bağımsız olarak düşündüğümüz zaman asla anlayamayacağız. Tarihle irtibatımızı yenilemediğimiz sürece ahlak düşüncesini, siyasi düşünce ve toplum düşüncesi geliştiremeyeceğiz.” sözleriyle bu kopukluğun giderilmesi gerektiğinin altını çizdi.