Zeytinburnu Kültür Sanat’ta 100. Yılında İstiklâl Marşı ve Mehmet Âkif Ersoy Konuşuldu
2021 İstiklâl Marşı’nın kabul edilişinin 100. yılı olması nedeniyle Ali Şükrü Çoruk, Zeytinburnu Kültür Sanat’ta 12 Mart’ta İstiklâl Marşı ve İstanbul seminerini görseller eşliğinde verdi.
Bir Marş Neden Önemlidir?
Çoruk, bir millet için marşın neden önemli olduğunu açıklayarak seminerine başladı. “Milleti temsil eden bir marşının olması ihtiyacı modern zamanlarda ortaya çıkmıştır. Milli marşların ortak teması vardır: bağımsızlık ve hürriyet. Aynı zamanda milli marşlar topluluk üyelerini bir arada tutar. Bu yüzden marşlar toplumun bağımsızlık ve hürriyet duygularını hitap edecek hislerle yüklü olmalıdır. İstiklal Marşı’mızda bağımsızlık, hürriyet, İslamiyet başta olmak üzere adeta varoluşu temsil eden kavramlar çok yoğun yer aldığı için milletin duygu dünyasına hitap eder. Milletimizin varlık kavgası verdiği bir mücadele döneminde bu marş vücut bulmuştur.”
İstiklâl Marşı’nın Temelleri
Mehmet Âkif Ersoy’un İstiklâl Marşı’nı Ankara’da ikamet ettiği Taceddin Dergâhında kaleme aldığını belirten Çoruk, şairin marşın temellerini başka şiirlerinde atmış olabileceğini belirtti. “Şairin daha önce yazmış olduğu bazı şiirlerindeki dizeleri daha estetik formlarla İstiklâl Marşı’na taşıdığını söyleyebiliriz. “Cenk Şarkısı”ndaki bazı satırlar “İstiklâl Marşı”ndaki kimi satırları hatırlatacak ifadelere sahiptir.
Hangi taşın kalbini deşsen: Mezar. - Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda
Eş hele bir dağları örten karı - Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı!
Ot değil onlar, dedenin saçları! - Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı
Ayrıca İstiklâl Marşı şairin dilinin ve ifade gücünün daha olgun bir hale geldiği döneminin ürünüdür. “Berlin Hatıraları” adlı şiirinde de benzer durumla karşılaşılabilir. Bu şiir “– Korkma!” diyerek başlar. Ayrıca “Ordunun Duası”ndaki benzer ifadeleri de zikretmek gerek.
Yurduma tek düşman ayak basmasın! - Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın
Türk eriyiz, silsilemiz kahraman… - Kahraman ırkıma bir gül… Ne bu şiddet bu celal?”
İstiklâl Marşı’nın Halkla Buluşması
Ali Şükrü Çoruk, İstiklâl Marşı’nın ilk okunduğu yerden ve bestelenme sürecinden bahsetti. “Marş olarak kabul edildikten sonra ilk nerede seslendirildiği bilinmiyordu. Benim tespit edebildiğim kadarıyla marş meclis dışında ilk olarak II. İnönü Zaferi’nin kazanılması ardından 2 Nisan 1921 tarihinde Ankara’da okunmuştur. İlk bestesini de Ali Rıfat Çağatay yapmış, 1924-1930 yılları arasında bu beste ile marş okunmuştur. Ali Rıfat Bey’in kurduğu Şark-ı Musiki Cemiyetinin Kadıköy’deki Apollon Sinemasındaki konserinde ilk defa koro eşliğinde seslendirilmiştir. Daha sonra marş için beste yarışması düzenlenmiştir. Yarışmayı Osman Zeki Üngör’ün bestesi kazanmış ve 1930’dan sonra resmi beste olarak kabul edilerek ve günümüze kadar gelmiştir.”
Çoruk, İstiklâl Marşı’nın yayın organları üzerinden halkla nasıl buluştuğunu anlattı. “İstiklâl Marşı’nın metin olarak İstanbul’da ilk yayımlanması, bestenin koro ile icrasından birkaç gün sonra 3 Nisan 1921 yılında gerçekleşmiştir. İstanbul o dönemde işgal altında olduğundan dolayı marş, yayın organlarında şiir başlığı altında yer almıştır. İstiklâl Marşı’nın mısralarının çeşitli yazılarda kullanılmaya başlanmasının ilk örneklerinden biri Yahya Kemal’in milli mücadele döneminde yazdığı “Kurdun Ölümü” çalışmasıdır. Yazı “Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal!” mısraıyla sona erer. Bu, marşın herkes tarafından kabul edildiğini göstermektedir. Süreç içerisinde dönemin gazetelerinin ilk sayfalarında marşın mısralarıyla karşılaşmak mümkündür. Bu İstiklâl Marşı’nın toplumun duygularını dile getirdiğini, birlik ve beraberlik sağlamada önemli bir etken olduğunu göstermektedir.”
Mehmet Âkif’in Dilinden İstiklâl Marşı
Çoruk, son olarak Feridun Kandemir’in Mısır’dan Türkiye’ye dönen Mehmet Âkif’le yaptığı röportajdan bir anekdot nakletti. “Feridun Kandemir, Âkif’e “İstiklal Marşı’nı nasıl yazdınız?” diye sorar. Şairin verdiği cevap dönemi özetleyen hüviyette oldukça vecizdir.
O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Bin bir fecayi karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halad dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz. –Bunu kimse yazamaz… Bunu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. Bu şiir artık benim değildir, o milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur.”