İSLÂM FELSEFESİNDE SEMBOLİK HİKÂYELER PROGRAMININ MAYIS AYI SEMİNERİ ZKS'DE YAPILDI
Bu sezon boyunca her ay İslâm felsefesinin önemli filozoflarından İbn-i Tufeyl ve İbn-i Sina’nın kaleme aldığı Hay bin Yakzan isimli sembolik hikâyelerin bir bölümünün Prof. Dr. Ömer Türker eşliğinde ele alındığı İslâm Felsefesinde Sembolik Hikâyeler programının son semineri Zeytinburnu Kültür Sanat’ta yapıldı. Zeytinburnu Kültür Sanat’ta Prof. Dr. Ömer Türker’le İslâm Felsefesinde Sembolik Hikâyeler programının son semineri 17 Mayıs Cuma akşamı gerçekleşti. Bu programda İbn-i Tufeyl’in kaleme aldığı Hay bin Yakzan isimli hikâyenin genel özellikleri, sembolizmi ve İslâm düşüncesi içindeki yeri ve önemi incelendi.
İBNİ TUFEYL BİR FİLOZOF VE HİKÂYEYİ KULLANARAK FELSEFÎ GÖRÜŞLERİNİ ANLATIYOR
Seminerin başında, Prof. Dr. Ömer Türker, Hay bin Yakzan’ın genel niteliklerinden bahsetti. Bu eserin diğer edebî metinlerden farkına dikkat çeken Ömer Türker, bu konu hakkında;
“Bu anlatılanlar tipik hikâyeler değiller İbni Tufeyl’de, daha önce konuşmuştuk bunu. İbni Tufeyl bir filozof ve hikâyeyi kullanarak felsefi görüşlerini anlatıyor ve felsefi görüşlerinde sembolizm yok. Yani hikâyenin kendisi sembolik ama İbni Tufeyl diyelim ki peygamberlik nedir, onu anlatıyor, o arada sembolizm yok. İbni Tufeyl Tanrı’nın zatı ve sıfatlarından bahsediyor, orada normal felsefi görüşlerinden anlatıyor. İşte ruh teorisinden bahsediyor, orada sembolizm yok.
İbni Tufeyl’in metninde, en tartışmalı konulardan bir tanesi, bu Hay bin Yakzan metninin en tartışmalı tarafı, aslında Hay bin Yakzan romanına karakterini veren ana sorun, din felsefe ilişkisi. Başka bir tabirle nübüvvet yani nebilik ilişkisi. Aslında romanın ana problemi bu. Ya da hikâyenin ana problemi bu. Bu problem, başından sonuna kadar bütün kitaba karakterini veriyor. Yani Hay bin Yakzan’ın adada tek başına doğup hayvanlar tarafından büyütülmesi, işte ya da bir kaza sonucu oraya düşüp hayvanlar tarafından büyütülmesi ve aklıyla, araştırmalarıyla hakikat bilgisine ulaşması. Sonra adaya gelen başka insanlarla tanışıp onların yaşadığı bölgeye giderek oradaki insanlarla tanışması. Önce dili öğrenmesi, sonra onlara öğrendiği hakikatleri aktarmaya çalışması ve onlar tarafından anlaşılamaması. Hikâyeyi böyle çok hızlı özetleyecek olsan yani elde üç tane cümle kalıyor, üç tane cümlenin, birinci şeyi şu; insan aklı, tek başına hakikati hem nazari olarak hem de o nazariyenin hayali seviyesinde idraki söz konusu olduğundan bilmeye elverişlidir. Bu nazari ve hayali seviye ile şunu kastediyorum: ” sözlerini söyledi.
Programın devamında Hay bin Yakzan eserinde ele alınan felsefi düşünceler, bu düşüncelerin kökenleri hakkında konuşuldu. Programın son bölümünde ise Prof. Dr. Ömer Türker dinleyicilerden gelen soruları yanıtladı.