Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerif’ini şuurla okumadığımıza ve anlamak için dinlemediğimize dikkat çeken Ömer Tuğrul İnançer, Zeytinburnu Kültür Merkezi’ndeki Tasavvuf Sohbetleri’nde Mevlid-i Şerif’te anlatılan hikmetleri dinleyenlerle paylaştı.
Mutasavvıf Ömer Tuğrul İnançer, Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi’nde Süleyman Çelebi’nin Mevlid’ini şerh ettiği tasavvuf sohbetlerinde Ekim ayında ‘aşk’ bahsini konu aldı. “Çün ezelde bana aşk oldu delil yanar isem yanayım ben ey Halil” beytin izahını yapan İnançer, Efendimiz Hazretleri böyle dedikten sonra refref’in geldiğini ve O’na binek olduğunu anlattı. “Ref ref aşkın cisimlenmiş şeklidir.” diyen İnançer, “Bunu bedene ait algılama yolumuz olan beş duyumuzla algılamaya çalışmak pekiyi netice vermez. Bunu mümkün mertebe aşk meselelerinde kafaya değil gönle müracaat gerekir. Herkeste de aynı gönül olmayacağına göre çok basit bir tabirle herkes anlamaz. ‘Aşkın Leyla’sını gördünse söyle Mecnun’dan duyup da rivayet eyleme’ demişler. Rivayetle olmaz. Çayın, çorbanın tadını tadan, gülün kokusunu koklayan bilir. Tarif edilemeyen şeylerdir. Ama en azından bir bilgi olarak lafa sığma miktarı olarak refref aşkın tecessüm etmiş, dile gelen, görünen halidir ama bizim için değil Aleyhissalatü vesselam için.” şeklinde konuştu. İnançer sözlerine şöyle devam etti: “Beşeri aşk varmış, ilahi aşk varmış. Lisede ders kitaplarında yanlış bir ifade olarak kafamıza giriyor ve sonrasında çözmek mümkün olmuyor. Bunlar boş laflardır. Allah’a aşık olunmaz. Allah bütün yarattıklarından müstağni olduğu için her cins kendi cinsine aşık olur. Bizim beşer cinsi olarak aşktaki zirve, şahika noktamız Aleyhisselatü vesselam hazretleridir. Keyfiyetten,şekilden, mekândan münezzeh olan Allah’a nasıl vasıl olunur? Öyle denir ama sözlük manasıyla hiçbir anlam ifade etmez. Allaha vasıl olunmaz. Çünkü vuslatta bir sen varsın bir ben varım. Allah’ta yok olunur.” Mevlid-i şerifte bir sonraki beyit olan “Lî ma’allah vakti benimdir hemân/Tâ ki kurbân eyleyem bâş ile cân”ın Efendimiz hazretlerinden nakledilen “Benim Allah ile öyle zamanlarım olur ki araya ne bir melek ne bir peygamber girmez” hadisini temel aldığını hatırlatan Tuğrul İnançer, Hz. Mevlana’nın bu hadis-i şeriften mülhem bir şiiri bulunduğunu ve bütün Mevlevihanelerin tavan kuşağında bu şiirin yazılı olduğunu anlattı. AŞK YOKLUK TALEBİDİR İnançer, “Râh-ı aşkda kim sakınır cânını/Ol kaçan görse gerek cânânını” beytiyle ilgili olarak da şunları söyledi: “Canını, canana feda edecek hale gelmeden canan ele geçmez. Bu dünyada da öyledir. Ama biz meylimizi, arzumuzu, hevesimizi, elde etme ihtirasımızı ‘aşk’ zannettiğimiz için bu konuları anlamıyoruz. Aşkta bir şeyi almak değil istemek bile ayıptır. Gönlünden geçirmek bile ayıptır. “Ben filancayı seviyorum ama ah o da beni sevse”. Bir şey istiyorsun. Ona aşk demezler. Sevilmek istediğin için sevdiğini zannediyorsun. Gönlünden geçirmek bile aşkta olmaz. Onun için yokluk talebidir aşk. Yok olmak! Neden yok olmak. Benliğinden yok olmak. Hz. Mevlana bunu yağmur damlası ve deniz misali ile anlatır. Buluttan döküldüğün zaman bir yağmur tanesisin. Deryaya düştüğün zaman artık yağmur tanesi değilsin. Ben denizim desen yalan söylemiş olur musun? Hayır, işte bu! Veya demir, bakır, altın türlü madenler. Ateşe soktunuz kıpkırmızı kor oldu. Bakırlığı, altınlığı kalmadı. Ben ateşim dese yalan söylemiş olur mu? Olmaz. İşte demirliğinden, altınlığından, bakırlığından çıkıp o olmayıp ateşim demek aşktır. Damla değil denizim demek aşktır. Ama lafla değil hakikaten deniz olduysan.”