"İstanbul'un değerleri konusunda mutabık değiliz"
"Her medeniyet tasavvuru kendi değerler silsilesindeki en üst olguyu temsil eden yapıları şehrin en görkemli yerine koyar" diyen Prof. Ökten, "Bir şehre baktığınız zaman o şehri inşa eden insanların üzerinde anlaştığı değerleri görüyorsunuz. Bugünün İstanbul'u için ise aynı mutabakat söz konusu değil" dedi.
Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezinde Şehir ve Medeniyet başlıklı seminer dizisinin Nisan programında medeniyet tasavvurunun şehre nasıl yansıdığını anlatan Prof. Sadettin Ökten, toplumsal değerlerin şehirlerin inşasında belirleyici olduğuna dikkat çekti. "Medeniyet tasavvuru topluma bir hedef gösteriyor. Kızılelma gibi hiç erişilmeyecek bir hedef. İnsanlar o hedefe doğru beraber koşuyorlar, birbirleriyle çatışmıyorlar. Toplumun aydınları, entelijansiyası da bu medeniyet tasavvurunun değerler sistemi üzerinde bir sosyal mutabakat oluşturuyor. O bir dip dalgasıdır ve medeniyetin temelidir. Mesela Rönesans sonrası modern Avrupa'da Katolik medeniyet tasavvurundan çıkıp rasyonel bir medeniyet tasavvuru inşa edenler feylesoflardır." diyen Prof. Ökten, bir medeniyet tasavvurunun toplumsal bir eyleme dönüşebilmesi için ikinci şartın ise bu tasavvura ait değerlerden bazılarının bir külli irade halinde somutlaşması olduğunu söyledi. Prof. Ökten bu sembolik yapıları şöyle sıraladı: "Katolik medeniyet tasavvurundaki Tanrı, İsa ve Ruhül Kudüs inancını betimleyen simge Avrupa'nın kadim şehirlerinin ortalarındaki büyük katedrallerdir. İslam medeniyet tasavvurunda bu Peygamber mescidini örnek alan ulu camiler, modern kapitalist medeniyet tasavvurunda ise finans yapılarıdır." "Türkiye'de medeniyetin temel değeri neresi? Birisi Süleymaniye Cami der, öteki Anıtkabir. Birisi de Ataşehir'de yapılan finans merkezi diyebilir. Hangisi ben şaşkın vaziyetteyim. Demek ki toplumun bir irade beyan etmesi lazım. Kimi zaman toplum bu iradeyi çok net beyan etmeyebilir. Böyle durumlarda bir siyasal erk, bir muharrir ya da bir heykeltraş bir şeyler yapıyor ve toplumun ihtiyacına karşılık verebiliyor." diyen Prof. Sadettin Ökten bunun en anlamlı örneğinin Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i olduğunu söyledi ve ekledi: "Türkçe ve bir medeniyet bildirgesidir o. Aynı zamanda da bir şiir. Toplumun böyle bir metne ihtiyacı var ve Süleyman Çelebi bunu bir şekilde hissetti, böyle bir şey yazdı. Anadolu insanı vazgeçemiyor Mevlid'den. Çünkü o mevlid bir şeylere karşılık geliyor." HER MİRAS ÜZERİNİZE MESULİYET YÜKLER Toplumun bir şehri kendi yaşama tarzına göre dönüştürdüğüne dikkat çeken Prof. Sadettin Ökten, "İstanbul iki defa dönüştü, şimdi üçüncü kez dönüşüyor. Burası bir Grek kolonisiydi ve fonksiyonel bir şehirdi. Nekropol Çemberlitaş civarından geçiyordu. Konstantin, Grek dünyasına hakim olunca M.Ö. 300’lü yılların başında başkenti Roma’dan buraya taşımak için şehri dönüştürdü. Fatih’in başlattığı dönüşüm 250 sene sürdü zira bir medeniyet dönüşümü yapılıyor. Tarihi yarımadada on tane padişah külliyesi var. Külliye o zamanki toplumsal yapıda dönüşümün temel göstergesi. Paşaları, ricali ve hanım sultanların yaptırdıklarını saymıyorum. On tane padişah külliyesi var çünkü dönüşüyor şehir. Bu şehir şimdi başka bir tarafa doğru dönüşüyor. " şeklinde konuştu. "Bir toplum kendine miras kalan şehri 'Bu şehir benim isteklerime, hayat tarzıma cevap veriyor. Beni mutlu ediyor o halde ben bu şehri korumalıyım' diyerek muhafaza eder. Venedik böyledir, yeni şehri dışarı kurmuşlar ama eski şehir olduğu gibi duruyor." diyen Prof. Ökten, Turgut Cansever'in idrak ve inşa, fark ve inşa ile mesuliyet ve inşa tasnifini de hatırlatarak konuşmasına şöyle devam etti: "Her miras üzerinize bir mesuliyet yüklüyor. Bu yapıda medeniyet tasavvurunun değerleri şehre aynen yansır. Bir şehri doğru okuyabiliyorsanız o şehri inşa eden, muhafaza eden ya da dönüştüren tasavvurun değerlerini de aynen okuyorsunuz ve görüyorsunuz ki o tasavvurun değerler sistemi hiyerarşik. En üstte o toplumun önemsediği bir değer var. O değerin karşılığı gelen yapı şehrin en görkemli, en görünen yerinde. Bu fiziksel bir düzenleme. Süleymaniye eskiden bir ulema semtiymiş. Çünkü fetva kapısı orada. Şimdi bir çöküntü merkezi." Her tasavvurun kendi değerler silsilesindeki en üst olguyu, onu temsil eden yapılanmayı şehrinin en görkemli yerine koyduğunu kaydeden Prof. Ökten, "Bir şehre baktığınız zaman o şehrin o dönemindeki insanların üzerinde anlaştığı yapılanmayı görüyorsunuz. Bunlar Batı'da Rönesans ve sonrasına kadar bana sorarsanız aydınlanma da dahil sanayi devrimine kadar mistik yapılar şehrin betimleyici unsurlarıydı. Sosyal hadiseler birdenbire değişmez. Önce düşünürler, sonra sanatçılar kopmaya başlıyorlar ve yeni bir dünya kuruyorlar. Mesela müzik kilisenin ve asillerin inhisarında ama kentsoylular yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayınca müzik kiliseden ve asillerden çıkmaya başlıyor. Bunun simgesel yapıları da devlet operaları olarak ortaya çıkıyor. Batı'da her şehrin merkezinde simgesel bir yapı olarak bir katedral, bir de opera binası vardır. Türkiye de buna öykündü." şeklinde konuştu.