ZKS’de Gerçekleşen “Kültür Tarihi Söyleşileri” Programına, Prof. Dr. Ahmet Taşağıl Konuk Oldu
22 Ekim’de ZKS’de gerçekleşen “Kültür Tarihi Söyleşileri” programına, Prof. Dr. Ahmet Taşağıl konuk oldu. Prof. Dr. Haşim Şahin’in sunduğu söyleşi programında; Türklerin kültür tarihi, göçebe ve yerleşik hayatları, yemek alışkanlıkları, dini inançları, zanaatları ve daha pek çok konu konuşuldu.
Haşim Şahin: “Türklerin medeniyete katkısı nedir? Türklerin yazılı kültürü var mı?” sorularıyla söyleşiyi başlattı. Ahmet Taşağıl, öncelikle tarihin sadece tarihçileri ilgilendirmediğini belirtti. “Kültür açısından bakıldığında tarih daha önemlidir. Avrupa eksenli ve sömürgecilik anlayışlı bir tarih yaklaşımı olduğu için Türklerin hiçbir şeyi yok yorumu yerleşmiştir. Ama Türklerin kendisi vardır. Moğolistan ve Orta Asya Türkleri için hayatta kalmak, nesillerini devam ettirmek konum ve hava şartlarından dolayı zordur ama Türkler hayatta kalmayı başarabiliyorlar; bu önemli olan ilk noktadır. İkinci olarak, Türkler kendilerine uygun gördükleri her yerde şehir kurabiliyorlar. Türk tarihi, kültürü hakkında yorum yapmadan önce bu noktaların göz önünde tutulması gerekli. Bölgelere bakarak yaklaşmak lazım tarihe, Türkler barbardır ya da medeniyete sahip değildir gibi temelsiz söylemler sömürgeci bakış açısını yansıtır ancak.”
Türk Tarihinde At ve Demirin Önemi
Taşağıl, at ve demir madeninin Türkler için önemli iki nokta olduğunu söyledi. “Türkler için atın evcilleştirilmesi önemlidir. Hem savaşlarda işlerini hem de yaşamlarını, tarımsal faaliyetlerini kolaylaştırır çünkü. Kaşgarlı Mahmut diyor ki “at türkün kanadıdır.” Demir madeni Türkler için mühim diğer bir şeydir. Çünkü demir ile zanaat ve sanat yapabiliyorlar, savaşlara hazırlanabiliyorlar. Hem üretim hem de savunma aracı üretmeleri için demir kıymetli. Türkler hem atı hem de demir madenini kullanmada mahir. Bunlara rağmen Türkler medeniyet tarihinde nasıl eksik görülebilir? Şunu da unutmamak lazım; yerleşik hayata geçmekte ya da üretilen maddi ve manevi şeylerin yüzyıllar boyunca ayakta kalmasında hava şartları çok önemli etken. Orta Asya’da hava şartları çok serttir, haliyle de yaşaması zordur. Türklerin tarih boyunca mücadelesi bu yüzden hayatta kalmak üzerine olmuştur. Buna rağmen Türkler her zaman daha dinamik, daha sosyal şartlar içinde yaşamış, tarihin eski zamanlarından günümüze kadar varlığını koruyabilmiştir. Türkler kültürsüz demek haksızlıktır.”
Haşim Şahin, Türkleri göçebe topluluk olarak gören anlayışın aslında oryantalist bir bakış olduğunu belirtti. “Türkler avcılık ve toplayıcılıkla uğraşanlar olarak görüldüğü için göçebe olarak kabul edilir. Türklerin hiçbir zaman tam göçebe olmadığı, hayatlarının yarısını yaylalarda geçirdikleri bilinir. Bu da yarı şehir hayatı yarı göçebe olarak yaşadıklarını gösterir. Hunlardan kalan sulama kanalları bulundu, Türklerin sadece göçebe oldukları ve kültürel miras bırakmadıkları söylemleri bu gibi somut veriler gösterilerek tartışılabilir.”
Türklerin Yerleşik Hayatı
Ahmet Taşağıl, Türklerin Güney Sibirya’da dahi ağaçlardan ev yaptıklarının bilindiğini zikretti. “Bu öncelikle Türklerin yerleştiğini gösterir. Rusların yapmış olduğu arkeolojik kazılardaki bulgular Türk tarihi açısından önemli. Mısırlılar papirüsü buluyorlar ve bunun üzerine yazıyorlar. Çinliler de bambu ağaçları ve kaplumbağa kabuklarına kayıt tutuyorlar. Türkler de kayalara, ağaçlara ve derilere yazıyorlar. Ama deri ve ağaç malzemeler üzerine yazılan kelamlar günümüze kadar ulaşamıyorlar. Kayalara yazılanlar günümüze gelebiliyor, kaya insanın yanında taşıyabildiği bir şey olmadığı için gösteremiyorlar ve Türklerin yazıya geç dönemlerde başladıkları söyleniyor. Oysaki yazılı hayata erken dönemlerde geçildiğine dair Orhun Yazıtları ve daha pek çok kanıt var. Bunlar varken kültürümüz ve medeniyetimizin olmadığını söylemek haksızlık olur.
Taşağıl, Türklerin şehir anlayışından bahsetti. “Türklerin yerleştikleri alanın bir yanında Tanrı diğer yanında Toros dağları var. Eski Türklerde şehir balık demek. Göktürklerde karakum şehri vardır, kışın gidip burada kalırlar. Şehirlerin etrafı duvarlarla çevrili yani yer surlu şehirdir. Türkler uygun gördükleri her yerde şehir kurdu. Bunları ortaya çıkarabilmemiz için şehir ve şehircilik tarihiyle ilgili çalışmalar yapmamız lazım. Şehirle birlikte önemli bir nokta da çadırdır. Çadır, Türk kültürünün zirvesidir. Oturma yerleri, misafir ağırlama yerleri ve daha pek çok şeyi içinde barındırdığı için Türk’ün dünyası çadırların içindedir.”
Türklerin din anlayışları hakkında Taşağıl şunları kaydetti. “Türklerin dini hayatı hakkında yorum yapmadan önce inanç sistemlerini iyi anlamak lazım. Yer tanrısı ve gök tanrısı olarak belirtilenler aslında ruhtur. İnandıkları gökte olan soyut bir tanrıdır ve inanç başka bir şeydir. Ama diğer taraftan tabiat olaylarının insanın ruhu olduğuna inanırlar. Atalarının ruhuna çok önem verir Türkler. Orta Asya’da kalanlar haliyle etraflarındaki diğer ülkelerin inanç sisteminden etkilendiler.”