Ömer Lekesiz: Tanrı ve kutsallığın yerine sanat koyuldu
Eleştirmen Ömer Lekesiz, Zeytinburnu Belediyesi’nin düzenlediği 100 Yüze İmza ve Söyleşi programına konuk oldu. Öykücü Aykut Ertuğrul’un sorularını cevaplayan Lekesiz, seküler düşüncenin inancı insan hayatından kovarak yerine sanatı koyarak ona bir kutsallık atfettiğini ve “Böylece tanrının ve kutsal olanın insan yaşantısından kovuluşundan doğan boşluk bir başka ayinle telafi edilir. Bizim kitap fuarları dediğimiz şey mesela aslında bir ayin tarzıdır” dedi. 30 Nisan Perşembe günü Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde konuşan Ömer Lekesiz, öykücü Aykut Ertuğrul’un “Sanatın zanaatla olan ilişkisini nedir? Sanatçının eserinde kendisini inşa ettiği söylenir. Kurslarla veya satış amacıyla başlanılan bir sanat, daha modern bir sanat mıdır? Zanaat mıdır?” sorusuna metafiziğe yakın bir yazar olan Kandinskiy’in sözünden hareketle cevap verdi.
TANRI VE KUTSALLIĞIN YERİNE SANAT KOYULDU “Kandinskiy “sanatsal zorunluluk” diye bir deyim kullanıyor. Diyor ki; “sanatın gerektirdiği her şey iyi bir sanat içerisinde mübahtır. Sanatın gerektirmediği hiçbir şey ise sanat içerisinde mübah olmaz” Bu içsel zorunluluk dediğimiz şey, insanları sanat yapmaya götüren etkilerin toplamı olsa gerek. Niye sanat yapıyor? Sanatçının birilerine irşad etmek gibi bir derdi olabilir. Gençlere istikamet kazandırmak isteyebilir. Ünlü olmak isteyebilir ki son derece nefsanî bir şeydir. Ya da kaçınamamazlık, yani obje, yani nesne, gelip onu bulmakta ve kurtulamamaktadır. Zihniyet ve kültür diye altını özellikle çizdiğim şeydi kendiliğinden şöyle bir ayrım çıkıyor. Bizde de, Batı’da da zanaatla sanat arasındaki çizgi çok incedir. Zaten sanat kelimesinin türediği yer de zanaat kelimesidir. Zanaat, sınaat, sınaî; bir ucu teknolojiye bağlıdır. Dolayısıyla bizim bugün sanat diye tabir ettiğimiz şey, tıpkı Batı’da da olduğu gibi 19. yy.’da ortaya çıkmış kavramlardır. Nasıl bir kavram? Aydınlanmanın hâkimiyetini koruduğu, tanrının ve kutsal olanın insan yaşantısından kovulduğu, bu kovmadan doğan boşluğun da bir şeyle doldurulmasından doğan zorunluluğun da görülmesiyle icad edilen şeylerden biridir. Sanatçıya biraz tanrısallık, metne kutsal metin hürmeti gösterilir. Sadece sanat için değil bu, futbolu da festivalleri de. Yani tanrının ve kutsal olanın insan yaşantısından kovuluşundan doğan boşluk bir başka ayinle telafi edilir. Bizim kitap fuarları dediğimiz şey mesela aslında bir ayin tarzıdır. Bir hafta belirlenir, hepimiz oraya gideriz, kitapların etrafında tavaf ederiz. İşin özü değişmiyor, işin özü dini. Ama seküler dünya özü dini olan şeyin içeriğini boşaltmak suretiyle, dinden ve kutsaldan doğan boşluğu bununla dolduruyor.” Seküler düşüncede sanat ve zanaat arasında çok kesin bir ayrım ortaya çıktığının altını çizen Ömer Lekesiz, İslami bir perspektiften bakıldığında bu ayrımın aynı oranda olmadığına dikkat çekti: “Pragmatist bir bakış açısıyla bakarsak, zanaatkârın yaptığı bir şey, hayatımızı kolaylaştırmak. Bize bir araç, malzeme veriyor. Dekorasyon anlamında da bir güzellik, bir estetik veriyor kendi içinde. Üretirken belki sanatçının bu manada yapmış olduğu bir şey, kendi ile başlayıp kendisi ile biten, ancak kendiyle aynı derdi, aynı frekansı taşıyabilen insanlara da erişebilen şeydir. Ve bu sanat dediğimiz şey sadece sanattan ibaret değildir. Yani zanaatın zanaatlığını aşmış olan şey bu manada biraz sanat dalı olabilir.” Ömer Lekesiz, söyleşi sonunda Zeytinburnu Belediyesi’nin katılımcılara hediye ettiği Sanat ve… kitabını imzaladı.