Modern bilim elitlerin savaş aracı oldu
Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezinde gerçekleştirilen "Çok Kutuplu Bir Dünyanın Eşiğinde" başlıklı seminerde 'Türkiye'de Bilim ve Din' üzerine konuşan Prof. Dr. Hüsamettin Arslan, Cumhuriyet ideolojisinin toplumu dönüştürmek için temel aldığı modern bilimin, doğa ve toplum üzerinde iktidar kurmaya dayalı çok pragmatist bir düşünce temeline dayandığını kaydetti.
Türkiye'de modern bilimin tarihsel dönemeçlerini anlatan Prof. Hüsamettin Arslan, modern bilim ile Kur'an-ı Kerim'de, hadislerde geçen ilim kavramı arasındaki farka dikkat çekti. Prof. Hüsamettin Arslan, Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezinde 2 Şubat akşamı "Çok Kutuplu Bir Dünyanın Eşiğinde" üst başlıklı seminerinde Türkiye'deki Bilim ve Din ilişkisi üzerine konuştu. "Tanzimat döneminden bu yana aydınlar, entelektüeller, politikacılar, bürokrat elitler Kur'an-ı Kerim'de geçen ilim kavramını modern bilime taşıdılar ve sanki Kur'an'da geçen ilimden kastedilenin fizik, kimya, astronomi gibi bir bilim olduğu imasında bulundular. Bunun son derece yanlış olduğunu düşünüyorum. " diyen Prof. Arslan, Türkiye'deki Müslümanların ve muhafazakarların dini bilimle savunma refleksi içinde olmalarını da eleştirdi. "Müslüman olmak için bilime ihtiyaç duymak zafiyettir. Yedek bir savunucu bulmanın, bunu da bilim olarak görmenin yanlış olduğunu düşünüyorum." sözlerinin ardından Kur'an'da geçen ilim kavramıyla bugün kullanılan ilim kavramı arasında bir bağ olmadığının altını çizen Prof. Arslan, şöyle konuştu: "Modern bilimin incelediği alan maddi dünyadır. Modern bilim materyalisttir, maddeye inanır ve maddi olmayan şeyi reddeder. Çünkü maddi olmayan şeyler gözlemlenemez, deneyleri yapılamaz. Maddi nesnelerden teknoloji üretilebilir. Modernistler şöyle bir fikre inanıyorlar; insanlığın başlangıcından itibaren insanoğlu ile doğa arasında bir savaş var. Ve bu savaşta insanoğlu hep mücadele içinde olmuş ve yenilmiş. Modern bilim bu fikirden yola çıkarak, bu savaşı kazanmalıyız ihtiyacından doğmuştur. Doğayı egemenlik altına almak, onun insana tahakküm etmesini engellemek, insanın doğayı kontrol etmesini sağlamayı amaçlamış. Gerçekten de bilimin ürettiği bütün araçlara baktığınız zaman tamamı doğanın kontrolü ile ilgilidir. Bunu ne kadar başardıklarını da ortaya çıkan çevre kirliliğine bakarak görmek mümkün. Bugün dünyada ekoloji ve çevre problemi diye bir problem var. Bu problemin müsebbiblerinden biri bence modern bilim ve teknolojidir. " NİYE BATI'NIN GÜNAHLARINA ORTAK OLALIM Türkiye'nin sağında 'Avrupalılar modern bilimi aslında Haçlı seferleri sırasında, Endülüs Emevileri, Abbasiler döneminde vs. Müslümanlardan aldılar.' şeklinde bir kabul olduğundan sözeden Prof. Arslan, "Böyle bir etkilenme vardır. Gerçekten de Avrupalılar eski Yunanca metinlerin Müslüman dünyada yapılan çevirilerinden yola çıkarak eski Atina uygarlığını keşfettiler. İslam dünyasındaki gelişmelerden çok etkilendiler. Ama böyle bir etkilenme modern bilimin kaynağının Müslüman dünya olduğunu göstermez. Çünkü o kaynakları almış ve kendi ihtiyaçlarına göre dönüştürmüşler. Buradan da doğayı egemenlik altına almak gibi bir ideal doğmuş. Kültürlerin birbirinden etkilenmeleri normaldir ama Avrupalıların Müslümanlardan çok şey öğrenmeleri onların Kur'an'da geçen ilim kavramını Avrupa'ya taşıdıkları anlamına gelmez." şeklinde konuştu. "Eğer Müslüman dünya gerçekten modern bilimin kurucusuysa buradan şu çıkar modern dünyanın bütün günahlarını Müslüman dünyaya yıkabilirsin. Niye batının günahlarına modern bilim vasıtasıyla ortak olalım ki ?" sorusunu soran Prof. Arslan, "Modern bilim adamı doğanın yasalarını bilmek ve onu kontrol altına almak ister. Sosyal bilimler de böyledir. Doğa ve toplum üzerinde iktidar kurma çok pragmatist bir şeydir. Modern bilimin temelinde eğer bir dünya görüşü varsa bir ruh varsa bunun adı faydacılıktır. Doğadan ve toplumdan azami faydayı sağlamak amaçlanır. Bu da kontrol ederek oluyor, teknoloji de buna eşlik ediyor." dedi. DEVLET ORDU VASITASIYLA MODERNLEŞTİ Modern bilimin Türkiye'ye girişini modernleşme sürecimizin ana unsurlarından biri olarak işaretleyen Prof. Arslan, Osmanlı İmparatorluğu döneminde devletin işleri kötüye gittiğinde saray çevresindekilerin hazırladıkları raporlar yani risaleler ile Padişaha işlerin düzelebilmesi için Kanun-u Kadim ve Şer-i Şerif'e geri dönmeyi tavsiye ettiklerini hatırlattı. III. Selim zamanında ilk kez devleti kurtarmak için Kur'an ahkamı ve ataların geleneğine dönmenin çözüm getirmeyeceğine dair raporlar sunularak 'Avrupa'daki teknolojik ve bilimsel gelişmeleri alalım.' denildiğini anlatan Prof. Arslan, "Avrupa'da önce halk modernleşmiş sonra bu devlete yansımış. Bizim modernleşme hikayemizde ise devlet modern bilimi ve teknolojiyi almış sonra bu eğitim yoluyla halka yayılmaya başlamış. Modern bilim Türkiye'de devleti kurtarma ihtiyacından doğmuş. Bunun için de III. Selim'den itibaren Avrupa'daki modern toplar, tüfekler, gemiler alınmıştır. İşin tuhaf tarafı Türkiye'nin ilk modern okulları askeri okullardır. Modern bilimle ilk tanışanlar onlar. Çünkü devlet demek ordu demek. Devlet ordu vasıtasıyla modernleşiyor. Türkiye'nin ilk modernleri askerler olduğu için Türkiye Cumhuriyetinin kurulma vakti geldiğinde Cumhuriyeti siviller değil askerler kuruyor." şeklinde konuştu. Prof. Hüsamettin Arslan, kurucu ideolojinin 'bilim'e yüklediği misyonu ise şu sözlerle özetledi: "Zihinsel kodları modern bilime göre şekillenmiş Türkiye'nin aydınları, bürokratları, elitleri devletin kurtuluşunu burada gördüklerinden Cumhuriyet Türkiye'sini modern bilimden öğrendikleriyle dizayn etmek istediler. Türkiye'yi değiştirmek için modern bilim ve teknolojik verileri kullanarak halka karşı mücadele etmek zorunda kaldılar. Çünkü idealleri ile halkın yaşayışı arasında uçurumlar vardı. Yeni bir Türkiye kurmak için bu uçurumları kapatmak ve halkı değiştirmek gerekiyordu. Ellerindeki yegane silah bir kutsal kitapları olmadığına göre modern bilimdi. Dolayısıyla modern bilim elitler tarafından halka karşı halkla savaşta bir faydalı alet olarak işlev gördü. "