MURAT D. ÇEKİN, “KAZLIÇEŞME SANAT KONUŞMALARI” SÖYLEŞİ PROGRAMINDA YÖNETMEN FAYSAL SOYSAL’I AĞIRLADI
Zeytinburnu Kültür Sanat, 30 Aralık tarihinde “Kazlıçeşme Sanat Konuşmaları” söyleşi programı çerçevesinde Faysal Soysal’ı ağırladı. Kazlıçeşme Sanat Kütüphanesinde gerçekleşen programda Çekin, Faysal Soysal ile “Bir Film Yönetmek” üzerine konuştu.
Faysal Soysal, doğuşundan bugüne sinemanın serencamını anlattı. “Sinemanın kanonik yönetmenleri sinemanın var olduğunu bize gösterir. Sinema; edebiyat, sanat gibi öz değerlerden beslendi ve kendine ait bir form geliştirdi. Fotoğrafın çıkışıyla sinema görünür oldu. Fotoğrafla arka arka sahnelerin sıralanışı bizde yeni bir heyecan doğurdu. Sabit fotoğraf yerine hareket eden bir görüntü elde edilebilir mi sorusu soruldu. Artık yeni bir kayıt var; sinemanın bir şeyleri sözle anlatma yerine, insanın gözlerinin önüne koyarak anlatım tarzı var.”
Soysal, yönetmenin bir filme etkisinin ve sesin sinemaya girmesinin katkılarını anlattı. “Sinemanın merkezinde olan, onun sinema olmasını sağlayan en güçlü etmen aslında yönetmendir. 1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı sinemanın tarihini etkilemiştir. Bu tarihten sonra sinema Amerika’ya kaydı. Amerika bu işin ekonomik tarafını gördüğü için yatırımcılar sinemayı stüdyolara taşımaya başladılar. Sinemanın stüdyolara taşınmasıyla birlikte yapımcı ve büyük yatırımcılar ortaya çıktı. 1927’de sesin sinemaya girişiyle birlikte artık bütün dünyayı etkileyebilecek yepyeni bir endüstri başladı. Ses benim için sinemadaki en büyük dönüm noktalarından biridir. Ses konusunda beni en heyecanlandıran mevzu; ilk defa sinemanın göz hareketinin gerçek insan hareketini 16 değil de 24 frame’den çekilmesini sağlamasıdır. Sesle ilgili ikinci önemli mevzu da ilk filmlerdeki teknik gelişimin sonraki dönemlerde artması ve teknik açıdan sinemanın kalitesinin yükselmesidir. Ama aynı zamanda yatırımcıların negatifi de ön plana çıkarması önemli bir noktadır.”
Faysal Soysal, yönetmenin sinemaya etkisinden bahsetti. “Her sanatçı kendi var olduğu dünyaya karşı bir şey yapmak ister. Yaşadıkları çağdan bağımsız değiller ama kendilerinden önce oluşmuş bütün ön birikimlerden, aktarıla gelen yargılardan ve düşüncelerden sıyrılıp yeni bir gözle dünyaya bakmaya çalışırlar. Bu yüzden sinema tarihini yönetmenlerin biçiminin tarihi olarak okunabileceğini söyleyebilirim. Yönetmenler ve eserleri üzerinden sinemanın nereden nereye taşındığını görebiliriz. Sinema sanatı anlatı ve hikâye üzerinden ilerler. Anlatı sanatını ortaya koyabilmek için sebep-sonuç ilişkisi bağlamında akıl ve mantığın harekete geçirilmesi gerekir.”
Soysal, dünyada ve Türkiye’de sinema nereye gidiyor? sorusu üzerine şunları kaydetti. “Yönetmenler, şimdide olduğu gibi çok daha ilerleyen yıllarda, yeni insan için bir zaman dilimine odaklanmaya ve onu çekmeye devam edecekler. İnsanın kayboluşuyla; yeni bir hasreti, yeni bir özlemi, insanın var oluşuyla ve koparılmışlığıyla ilgili; bir ana, bir zamana, bir mekâna dair özlemleri dile getirmeyi sürdürecekler. Biz bunları aktarmayı hep arzu edeceğiz. Yaşarken yaşanmışlıkla, geçmişe dönme duygumuzla ilgili bir anımıza, çocukluğumuza geri dönmek isteriz. Çünkü çocukluk, hesapların, anlaşmaların, yalanların, çıkarların üzerimizde olmadığı bir dünyadır. Bu yüzden sinemada bu arayış, farklı formlarla da olsa devam edecek. Eskiye nazaran Türk sinemasında daha iyi filmler yapılıyor, teknik başarı var. Ama insani ve kardeşlik değerlerimizin sinemaya yansıtılması önemlidir. Yönetmenlerin ve sanatçıların bunlar üzerine düşünmesi ve sinemaya aktarması lazım.”