ZEYTİNBURNU KÜLTÜR SANAT, “EDEBİYAT NE SÖYLER?” SÖYLEŞİ PROGRAMINDA PROF. DR. KEMAL SAYAR’I AĞIRLADI
Cemal Şakar’ın sunduğu “Edebiyat Ne Söyler?” söyleşilerinin bu ayki konuğu Prof. Dr. Kemal Sayar’dı. Hava koşulları nedeniyle çevrim içi gerçekleşen söyleşi, sanat ve psikanaliz kavramları etrafında şekillendi. Edebiyatın ve psikolojinin birbirini nasıl etkileyip dönüştürdüğü tartışıldı.
Psikanalizin kültürel bir ürün ve inşa olduğunu kaydeden Sayar, sözlerini şöyle açıkladı:
“Neticede psikanaliz 19. Yüzyıl Viyanası’nda ortaya çıkmış kültürel bir inşadır, kültürel bir üründür. Kabalacılıktan ve Yahudi mistisizminden izler taşır. Bununla ilgili de birçok çalışma var. Museviliğin gizli öğretilerinden bir tanesi ‘Görünür olanla yetinme, görünür olanın arkasında görünmeyen bir mana vardır.’ önermesidir. Özellikle Kabalacılıkta böyledir. Psikanaliz de biraz buna yaslanır ve görünmeyen anlamı ifşa etmeye soyunur. Yine psikanalizin günah odasındaki günah çıkarmayla ilişkisi üzerinde kültürel anlamda çok durulmuştur. Günah çıkarıcı rahiplerin fonksiyonu azaldıkça, insanlar Batı dünyasında dine itibar etmedikçe kişisel hatalar, kişisel kusurlar, benliğin karanlık tarafları psikoterapi odasında dile gelmeye ve ‘bilim adamları’nın gerçekleştirdiği itiraf ayinleri ortaya çıkmaktadır diye bir düşünce de var.”
Psikanalizin Yol Göstericisi Olarak Edebiyat
Edebiyatın işlevi hakkında sorulan soruyu psikanaliz bağlamında yanıtlayan Prof. Dr. Kemal Sayar şunları söyledi:
“Edebiyat bize hayata katlanmak ve daha anlamlı bir hayat yaşayabilmek için bir kapı aralar aslında. Tolstoy’un eserlerinin önemli bir kısmını geçtiğimiz yıl karantinada yeniden okudum. Bu okuyuşumda gençlik çağımdaki okumalardan daha farklı bir şey fark ettim. Psikolojinin 10 yıldır, 20 yıldır, 30 yıldır yeni yeni ismini koyduğu şeyleri Tolstoy fark etmiş ve yazmış. Ama bir psikolojik isim koymamış ona. İnsanlar arasındaki temel birtakım davranış kalıplarını, refleks davranışları, duygusal iniş çıkışları çok güzel gözlemlemiş ve kayda geçirmiş. İşte edebiyatçıların böyle bir üstünlüğü var. Freud’a atfedilen bir söz vardır. ‘Nereye gittimse bir şairin benden önce oraya uğradığını gördüm.’ der. Hakikaten şairler, yazarlar aslında bilinçdışının kâşifleridir ve aslında psikanaliz de edebiyattan çok geniş ölçekli olarak beslenir. Edebiyatın bazı buluntuları bize yol gösterir, bizleri aydınlatır ve insanı daha iyi kavramamıza yardımcı olur. Psikoterapi alanına da böyle bir katkısı var.”
Bir Distopyaya Direnme Biçimi Olarak Edebiyat
Sanallığın birey üzerindeki etkisi üzerine konuşan Sayar, sanallığın tehlikelerine ve edebiyatın bu tehlikelere karşı bir tür direnme biçimi olabileceğine işaret etti:
“İnsan bilincinin ekran üzerinden yepyeni bir öznelliğe sahip olduğunu ve dünyayı bilme biçimimizin kökten değişmekte olduğunu görüyorum. Metaverse gibi hadiseler zaten bizi artık bir üst boyuta taşıyor. Keşke ona direnmenin bir yolu olsa. Organik insanlar olarak kalmanın, yüz yüze kalabilmenin bir yolunu bulabilsek de sahici alemden o sanal aleme zıplamasak. Eğer o da gerçekleşir ve insanlar artık bir uyurgezer gibi dolaşmaya başlarsa bu dünyada artık kafamızın içinde çiplerle apayrı bir alemde apayrı şekillerde zombiler olarak yaşayacağız. Buna direnmemiz lazım. Edebiyat da bu distopyaya direnmenin yollarından bir tanesi. İnsan kalmaya devam etmek, zombileşmemek için direnmemiz lazım diye düşünüyorum.”