MURAT D. ÇEKİN, “KAZLIÇEŞME SANAT KONUŞMALARI” SÖYLEŞİ PROGRAMINDA MERİH AKOĞUL’U AĞIRLADI
Zeytinburnu Kültür Sanat, 29 Kasım tarihinde “Kazlıçeşme Sanat Konuşmaları” söyleşi programı çerçevesinde Merih Akoğul’u ağırladı. Kazlıçeşme Sanat Kütüphanesinde gerçekleşen programda Çekin, Merih Akoğul ile “Dünden Bugüne Fotoğrafın Seyri” üzerine konuştu.
Merih Akoğul, öncelikle fotoğrafla olan mesaisinin nasıl başladığına değindi. “Çocukluğumdan beri bir şeyleri saklamaya meraklıydım ve uçaklara hayrandım. Onlara dokunamayacağımdan dolayı fotoğraflarını çekip onları sakladım ve bu işe başlamış oldum. Dünyada bu sanatın gündeme nasıl geldiğine değinirsek: Fotoğraf tekniğe, fiziğe, kimya ve optiğe dayanan bir icat. Aslında icat edildiği duyurulduğundan çok daha önce 1839 yılında Fransa’da keşfedildiğini biliriz. Buluş Fransızlara ait, yalnız negatif tekniğin yani fotoğrafın çoğaltılabilirliği İngilizler tarafından yapılır. Bu sayede gerçek yaygınlığına ulaşır; bilimde, sanatta ve daha pek çok alanda kanıt olarak kullanılmaya başlanır. Fotoğraftaki kalıcı görüntü onu çekerken bile görmediğimiz, farkında olmadığımız şeylere dikkatimizi çeker.”
Fotoğrafçılığın savaş, belgesel, sokak gibi türlere ayrıldığını belirten Akoğul, fotoğrafın mahiyetini zikretti. “Çeşitli türlerde çekilen fotoğraflar kendi içinde en iyisi olabilir. Bu yüzden fotoğrafçılara üstat demeden önce bu noktanın gözden kaçırılmaması gerekir. Fotoğraf bir mantığın ürünüdür, sadece bir makine ile fotoğrafçı varoluşun görsel hafızasına katkı yapabilir. Belge olarak fotoğraf, hafıza mahiyetinde olduğu için kıymetlidir. Öylesine çekilen bir fotoğraf dahi birçok şey söyleyebilir. Fotoğraf hep üzerine konuşulması gereken bir şey, ona her bakıldığında farklı bir şeyler görebilirsin çünkü.”
Merih Akoğul, fotoğrafın Osmanlı’daki serüvenini anlattı. “Orta Doğu Avrupa’nın arka bahçesi gibidir. 1001 Gece Masalları’ndan, İstanbul’dan, Anadolu’dan şimdiki gibi bahsedemeyiz. Fotoğraf makinesi ilk çıktığı yıllarda bunların görünümü ve dünyadaki denge çok farklıydı. Şark, garp için her zaman cazibeli ve bilinmez bir yerdi. Fotoğrafta zenginlik aranır ve bu çoğu zaman yan, arka mahallelere inmeyi cazip kılar. Avrupalılar fotoğrafta farklı deneyimler kazanmak için Anadolu’dan geçerek doğuya giderler. Doğuda fotoğraf endüstrisi gelişmemiş olduğu için o dönemin çekilmesi imkansız görüntülerini çekerler. Doğunun nasıl bir görüntüye sahip olduğunu erken dönem batılı fotoğrafçıların belgelerinden tespit edebiliriz. Bizde ise İstanbul’da Pera erken dönem fotoğrafın çekim merkezidir. Doğunun fotoğrafını çektikten sonra topraklarımızdan geçen isimler, bizim dünyamızda bazı şeylerin daha hızlı ilerlemesine katkı sağladı.”
Batıda fotoğrafın gelişimi ve sanat kabul edilmesi hakkında Akoğul şunları kaydetti. “Amerika’nın fotoğrafı kendi sanatı olarak sahiplenmesiyle fotoğrafın altın çağı başlar. Fotoğraf keşfedilince ressamlar çok tedirgin olur. Çünkü bugünkü gibi resmin kullanıldığı alternatif alanlar yok; ya resim dersi verirler ya da portre yaparlardı. Ama fotoğraf daha hızlı ve daha kolay ürün erişimi sağlar. Kimi zaman fotoğraf resmi bile düzeltir. Yanlış resmedilen bir portrenin fotoğrafı sayesinde, görüntünün aslını görmek mümkün. Fotoğrafın her alanda daha işlevsel kullanılabilmesi için teknolojisinin gelişmesi gerekir. Dünyadaki teknik gelişme fotoğrafın da biçimini belirler. Fotoğrafın kurgulanması meselesine gelince ise şunları belirtebilirim. Eğer bir kurgu fotoğrafı çekiyorsanız görselin bir yerlerinde onun kurgu olduğunu belirten ipuçları bırakmanız gerek. Çünkü gerçek görünen bir şeyin çok sonra kurgu olarak fark edilmesi sanatsal ve etik yönden hoş bir durum değil.”