Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezinde gerçekleştirilen Bir Hayat Bir Hikaye söyleşilerinde bu ay Hüseyin Su'nun konuğu Cemil Kavukçu oldu. Kavukçu, "Bir insanın bir şeyler yazabilmesi ağrıyan yanını keşfetmesiyle başlar" diye konuştu.
Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezinde Hüseyin Su'nun hazırladığı Bir Hayat Bir Hikaye başlıklı söyleşi serisinin Ocak ayı konuğu Cemil Kavukçu oldu. 27 Ocak Cuma günü gerçekleştirilen programda Hüseyin Su, Cemil Kavukçu'nun hayat hikâyesinden satır başlarını hatırlattıktan sonra öykücülüğü üzerine değerlendirmelerde bulundu. "Kavukçu, ilk öyküsü yayınlandığında 30 yaşındadır. Yirmili, otuzlu yaşları gençlerin politize olduğu ve dünyaya sadece siyasetten baktığı yıllarda geçer. İlk öyküsünü yayınlandığı 1981 yılını esas alarak bakarsak öykü yazdığı yıllar ise akranları olan yazarların apolitikleştiği bir dönemdir. Cemil Kavukçu öyküsüne buradan bakınca her iki dönemi de hasarsız, yarasız atlattığını hatta her iki dönemin tecrübesini de imkâna dönüştürdüğünü söyleyebiliriz." diyen Su, "Kavukçu'nun siyasal edebiyattan da dilsiz, insansız apolitik edebiyattan da korunduğu, sular seller gibi öyküler yazdığı ve Türk öyküsünün en sağlam çizgisine yakın durduğu görülür. " şeklinde konuştu. Hüseyin Su sözlerine şöyle devam etti: "Cemil Kavukçu öyküsünün hem kültürel hem insani hem de teknik dil ve duyarlılık itibariyle Memduh Şevket, Sabahattin Ali, Sait Faik, Orhan Kemal çizgisinde değerlendirebiliriz. Bu çizgi rahat, konuşkan ve insan halleriyle örülü bir öykü dünyasıdır. Kavukçu'nun öykülerinde anlatıcının dilinin rahatlığı ve birinci tekil şahıs kipi onu yazarla o kadar özdeşleştirir ki özel isimler, meslekler yazarın öykü malzemesini geçmişinden aldığını belirtmesi bir tehlike olacakken anlatımda sahihliğe ve bir imkana dönüşür." BENİ ÖYKÜYLE BULUŞTURAN SAİT FAİK OLDU Cemil Kavukçu'nun öykü kişilerini daha çok kıyıda köşede kalmış insanların oluşturduğuna dikkat çeken Hüseyin Su,"Sorun ise bu dünyaları zengin insanların kıyıda köşede kalmaları, gösterişsiz ve silik görülmelerindedir. " dedi. Kavukçu'nun "Bir insanın bir şeyler yazabilmesi ağrıyan yanını keşfetmesiyle başlar" sözünü de anımsatan Hüseyin Su, "Kavukçu'nun öykülerinde ve öykü kişilerinde işte bu ağrının keşfi kimi zaman acı kimi zaman hüzün, öfke ve umut olarak yansır. İçi içine sığmayanların öyküleridir bütün bunlar.Cemil Kavukçu dikkatli bir gözlemle, ince ayrıntılarla yer yer argoya açık bir dille yalın, kendiliğinden anlatıp duran bir öykücüdür." diyerek tanımladı usta yazarı. İlk öyküsünün 30 yaşında yayınlandığını söyleyen Kavukçu, "Yazar olma niyetim yoktu. Bir şeyler yazmaya da ihtiyaç duymadım. Ama okumayı çok seviyordum. Daha çok roman okurdum, öyküyü sevmezdim. Öyküyü tanımıyordum. Öyküler benim için yazık olmuş romanlar gibiydi. O zamanlar roman yazmaya çalışırdım. Beni öyküyle buluşturan Sait Faik'in Bir Bahçe öyküsü oldu. O etkiyle öykü dünyasına girdim. Neleri kaybettiğimi farkettim." sözleriyle yazmaya nasıl başladığını anlattı. ÖYKÜNÜN PEŞİNDEN GİDERSEM KAÇAR "Yaşadıklarımı, yaşayamadıklarımı, yaşamak istediklerimi ve yaşamaktan korktuklarımı anlatıyorum." diyen Kavukçu, "Yazmam için elimdeki yaşanmışlıklardan kaynaklanan malzemelerin yanı sıra okuyarak edindiğim bir birikim var. O birikimin bana sağladığı olanaklarla gördüklerimi, yaşadıklarımı öykü dünyasına aktarmaya çalıştım. Bilge Karasu'nun şu sözünü çok seviyorum, 'Ben öykünün tanımını, kuramını değil kendisini arıyorum o da öykülerimi yazdıkça varabileceğim bir yer.' Ben de yazdıkça öyküyü kavramaya ve öğrenmeye çalıştım. Hâlâ bir yere geldiğimi söyleyemem çünkü bu sonu olmayan bir yolculuk. Ömrüm yettiğince öğrenmeye ve yazmaya çalışacağım. " şeklinde konuştu. Kimliğinin yapı taşlarının çocukluğunda varolduğunu anlatan Kavukçu, "Rahat yaşanmış, oyunlarla beslenmiş, küçük bir kasabada, iyi bir mekanda geçmiş çocukluk benim için çok büyük bir kaynak oldu. Ondan uzaklaşıp onu kaybettikçe ona daha çok sarıldım. Çocukluk ve gençlik öykülerimin ana malzemesidir diyebilirim." dedi. Yaşama öykü malzemesi olarak bakmadığını ve bir öykü avcısı olmadığını söyleyen Kavukçu, nasıl yazdığı sorusuna ise "Öykünün peşinden gidersem kaçar, öykü beni yaz diye gelirse oturup yazabilirim." şeklinde cevap verdi.