NABİ AVCI İLE PEYAM-İ GARB PROGRAMININ ARALIK AYI SÖYLEŞİSİ ZEYTİNBURNU KÜLTÜR SANAT'TA YAPILDI
Aykut Ertuğrul’un sunumu ve Nabi Avcı’nın katılımıyla her ay bir kitaptan hareketle kültür ve sanat üzerine söyleşilen Peyam-i Garb programı Zeytinburnu Kültür Sanat’ta devam ediyor. 12 Aralık akşamı saat 19.30’da başlayan sezonun üçüncü programında, söyleşinin hareket noktası Noam Chomsky’nin meşhur kitabı Korsanlar ve İmparatorlar: Eskiler ve Yeniler oldu.
SÜREKLİ ÇOĞALTILAN, BİRBİRİNİ BESLEYEN BİR İMAJ HAREKETİ
Aykut Ertuğrul moderatörlüğünde başlayan söyleşinin başında Nabi Avcı, geride bıraktığımız hafta vefat eden yazar Mustafa Çalık hakkında duygu ve düşüncelerini ifade etti. Daha sonra Noam Chomsky’nin Korsanlar ve İmparatorlar: Eskiler ve Yeniler kitabından hareketle farklı kitap, film, makalelere de değinerek günümüzde yürütülen algı yöneticiliğine değindi. Nabi Avcı; “Bu sadece sözel ve yazılı ortamlarda olup biten bir süreç değil. Bunun arkasında pek çok görsel malzeme de var. Yani biz birtakım resimleri, görüntüleri, fotoğrafları kendilerinden ibaret mesajlar olarak değerlendirmiyoruz. Onlar zaten önümüze veya karşımıza bir bağlama yerleştirilmiş ve o bağlamı asıl empoze etmek üzere düzenlenmiş olarak önümüze getiriliyor. Bunda da en önemli rollerden bir tanesini en ağırlıklarından bir tanesini televizyon, daha öncesinde sinema ve daha sonra televizyon ve şimdi de bilgisayar ve dijital medya, sosyal medya, İnstagram, Facebook vesaire üzerinden böyle sürekli çoğaltılan, birbirini besleyen bir imaj hakimiyeti. Dolayısıyla burada bir kitap daha söylemekte fayda var; Alev Alatlı’nın Suç Ortağı Hollywood kitabı. O da mutlaka okunması gereken, yani bu işlerin televizyon ve sinema dünyasının bu işlerde nasıl bir suç ortaklığı içerisinde olduğunu Alev Alatlı’nın o kitabı çok güzel anlatıyor.” sözleri ile medya organlarının özellikle emperyal devletlerin politikalarını halkların bilinçlerine yerleştirmede oynadıkları role değindi.
TÜRKİYE’DEKİ GENÇLER, OKUYUCULAR ŞANSLI SAYMALILAR KENDİLERİNİ
Söyleşide Nabi Avcı, Batı’da uygulanan dolaylı sansür hareketi ile ilgili şu sözleri söyledi: “Bütün bunlar olup biterken Batı’da entelijansiyadan hiç ses çıkmıyor, ortada hiç bu işleri konuşacak adam yok, diye konuşmuştuk. Ondan sonra da biraz dedik ki ya acaba abarttık mı hiç kimse yok derken, mesela Noam Chomsky diye bir adam var, niye şimdi onu görmezlikten gelmiş olalım? Önümüzdeki sohbette Noam Chomsky’den söz edelim de yani hiç kimse yok demeyelim. Başkaları da var. Dün de vardı, bugün de var. Ama ana akım medya kanallarında, gazetelerde, televizyon kanallarında, yayınevlerinde bunlar marjinalize edildikleri için, sansürlendikleri için Garaudy örneğinde olduğu gibi, bile isteye sansürlendikleri için veya en azından şöyle bir dokunulup geçildiği için maalesef söyledikleri geniş kitlelere ulaşmakta zorlanıyor. O bakımdan Türkiye’deki gençler, okuyucular şanslı saymalılar kendilerini. Çünkü o Amerika’da, Almanya’da, İngiltere’de şurada burada uygulanan o dolaylı sansür Türkiye’de çalışmıyor. İşte Chomsky’nin kitapları da Garaudy’nin kitapları da şu sözünü ettiğimiz kitaplar, filmler de pekala kendilerine muhatap bulabiliyor. Şimdi bu söylediğim birçok arkadaşa ters gelebilir. Yani insanlar zannedebilirler ki Batı’daki fikir özgürlüğü Türkiye ile mukayese edilemeyecek kadar geniş. Suretâ, görünüşte öyledir. Ama öyle ince tekniklerle, diyelim Chomsky’nin geniş kitlelere, karar alıcılara, siyaset sınıfına nüfuz etmesi o kadar ince tekniklerle engellenmektedir ki kitapçılarda, kütüphanelerde kitabını görmeniz, orada fikir hürriyetinin ve Chomsky’nin bir şey bulduğu anlamına gelmiyor.”