ZKS’DE GERÇEKLEŞEN, KENT VE MEKÂN KONUŞMALARI SÖYLEŞİ PROGRAMINA PROF. DR. MEHMET KARAKAŞ KONUK OLDU
29 Aralık’ta ZKS’de gerçekleşen Kent ve Mekân Konuşmaları söyleşi programına, Prof. Dr. Mehmet Karakaş konuk oldu. Doç. Dr. Murat Şentürk’ün sunduğu söyleşi programında; kentsel hayatın getirdiği problemler, modernizmin kentte ve kentsel yaşama getirdiği yenilikler, avantajları ve dezavantajları konuşuldu.
Prof. Dr. Mehmet Karakaş geleneksel kent ve modern kent algısına değindi. “Modernizmin kente ve kentsel yaşama getirdikleri, tarihsel anlamda belli bir dönemde indirgemeye tabii tutularak açıklanır. Farklı ölçütlerin merkezi alınarak yapılan sanayi kentiyle kastedilen aslında modern kenttir. Modern kent denmesinin nedeni; modernlik paradigmasının modern kent yaşamından pay almasıdır. Modern kent ve modern olmayan kent dediğimiz kent aslında geleneksel, klasik kenttir. Geleneksel kente, modern sanayi kentine ya da modern kentte, sanayi sonrası kentte, postmodern kentte yani hepsine kent diyoruz. Burada bir süreklilik var. Geleneksel kent ya da sanayi öncesi kent denildiği zaman tek bir çerçevenin içerisine dâhil edilir. Oysa geleneksel kent dediğimiz sürecin modern kentte taşınan çok uzun tarihsel bir serüveni, hikâyesi var. Kentteki bütün gelişmeler, çatışmalar, gerilimler ve bunların yaratmış olduğu bütün ürünler, kentin ve bunların gizemi kentin tarihinin bütünselliğinde saklıdır. Bu bütünselliği yakaladığımız zaman ancak biz kendimizi de doğru bir yere konumlandırabiliriz.”
Karakaş, modern kentin mekânlarından bahsetti. “Kent mekânlarından söz ederiz. Kentin bir defa fiziksel yapısında ciddi anlamda bir değişim var çünkü geleneksel kent yapısının merkezi unsurları, objeleri farklı. İslam kentlerine baktığınız zaman merkezde cami gibi temel unsurlar var bunlar modern kentte tamamen yok o olmazlar ama merkezi rollerini kaybederler ve yerlerine başka aktörler, unsurlar gelir. Merkezdeki tapınağın, caminin yerini kent içerisinde fabrika almaya başlar. Fabrika kente geldi dediğimizde iş tam anlamıyla tanımlanmış olmaz. Kente, fabrikanın örgütlemiş olduğu bir yaşam tarzı gelir. Modern kentin daha kapsamlı bir değişim olduğunu ifade eder bu. Çünkü modern kent dediğimiz zaman modern temel parametreleri olan; akılcıl, bilimsellik, teknolojik temelli olması, idari örgütlenme etkinliğinin baş göstermesi gerekir. Toplumsal yaşamın örgütlenmesinin merkezinde de fabrika bulunur. Fabrika bir üretim biçiminin değişikliğini, kol gücünden makine gücüne geçişi ifade eder, seri üretim anlamına gelir. Bu yeni bir yaşam tarzını da beraberinde getirir.”
Sosyolojinin ilk kurucularının kente olan ilgisinden bahseden Karakaş, şunları kaydetti. “Sosyolojideki kente ve mekâna olan ilgiyi baktığımız zaman ilk kurucu sosyologlar kenti değerlendirmiştir. Önemli kurucu sosyologlara baktığımız zaman Marcuse, Weber, Durkheim’ın kurucu özneleri farklı. Dolayısıyla kır kent ayrımının temelinde kenti; kuramlarının, ana kurallarının, toplum kurallarının açıklayıcı aracı olarak görürler. Kurucu sosyologların hemen hemen tamamında bu var. Mesela Marx, kenti sınıf bilinci açısından önemli görür ve kırsal yaşamı aptalca bir yaşama biçimi olarak değerlendirir. Weber ise Batının üstünlüğü ve işsizliği üzerine bir kurgu peşinde koştuğu için Avrupa kenti tanımlaması yapar. Avrupa kentini, Batının işsizliğini, üstünlüğünü açıklayacak temel araç olarak görür. Kenti, kendi toplum programlarının öznesi farklı olan toplum kurallarının açıklayıcı bir aracı olarak görürler. Bu yüzden kent konusunun çok derinliğine girmezler ama kurallarında aradıkları ve açıklamaya çalıştıkları bütün gelişmelerin de kentte yaşandığını bilirler.”