İyi edebiyat iyi bir dergi çevresinde öğrenilir
Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezinde gerçekleştirilen Bir Hayat Bir Hikaye söyleşilerinde Hüseyin Su'nun Şubat ayı konuğu Sibel Eraslan'dı. Bir edebiyatçı olmasının yanı sıra gazeteci ve aktivist kimliği ile de tanınan Eraslan, bu gerilim arasında edebiyatına nasıl yer açtığını ve edebiyatın nasıl bir şifaya dönüştüğünü anlattı.
Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezinde Hüseyin Su'nun hazırladığı Bir Hayat Bir Hikaye başlıklı söyleşi serisinin Şubat ayı konuğu Sibel Eraslan oldu. 24 Şubat Cuma günü gerçekleştirilen programda Hüseyin Su, Sibel Eraslan'ın hayat hikâyesini hatırlattıktan sonra öykücülüğü üzerine değerlendirmelerde bulundu. Hüseyin Su, Eraslan'ın hayatıyla kesişen hikâyesini şu ifadelerle özetledi: "Sibel Eraslan, ilk yazı ve öyküleri 1980'lerin ortalarında yayınlansa da 1990'lı yıllarda yazan yazarlardan biri olarak bilinir. Hukuktan siyasete, edebiyattan kültüre yazdıkları Türkiye'nin ve dünyanın o günkü koşullarına göre bir tavır içerir. 28 Şubat ve öncesindeki sosyal, siyasal düşünce ve edebiyat ortamının koşullarına göre bir kimlik kazandığı söylenebilir. Sibel Eraslan'ın özelde öykü genelde yazarlık kimliğinin zemini budur. Bu bağlamda kadın sorunları ve mücadelesi, insan hakları, siyaset çalışmaları, sivil toplum, özgürlük gibi konularda yazdıkları, konuştukları, edebiyatıyla iç içe, yan yana devam eder. Öyküleri aynı zamanda bu mücadelenin de öyküleridir. Yazı, edebiyat, düşünce, siyaset hayatı arasındaki geçişkenliği ifade eden şu cümle son derece isabetlidir: 'Yazı yaşamına siyaset ve hukuk mücadelesi sızmıştır.' Sibel Eraslan'ın genellikle yazılarında özellikle de öykülerinde kadınları daha çok, daha yakın plandan, daha olumlu ve etkin olarak erkekleri ise daha az, daha mesafeli ve daha zayıf yanlarıyla yazdığını söylemek mümkündür. Kadınlık duyarlılığını titizlik, incelik ve melankolik ruh hallerini anlatırken bu dili daha da belirginleşir. " EDEBİYAT BENİM İÇİN SAVUNMA HAREKETİYDİ Hüseyin Su'nun değerlendirmesinin ardından sorulara cevap veren Sibel Eraslan, Üsküdar Kız Lisesi'nde okuduğu yıllarda hocaları Ayla Ağabegüm ve Dilaver Cebeci sayesinde edebiyatla erken yaşta bir tanışıklık kurduğunu anlattı. Eraslan, o yıllarda Cemil Meriç, Necip Fazıl gibi büyük ustaları da tanıma şansı bulduğunu söyledi. 1999 yılında Yaşar Kaplan'ın gözaltına alınmasıyla onun köşesi boş kalmasın diye gazete yazarlığına başladığını hatırlatan Eraslan, yazı hayatının solun tıkanıklık yaşadığı ve İslamcı düşünceyi takip ettiği bir ortamda düşüncenin krallığını yaşadığımız, dayanışmanın varolduğu bir zeminde ilerlediğini kaydetti. Dergâh dergisi çevresinin edebi hayatında çok belirleyici olduğunun altını çizen Eraslan "Mustafa Kutlu hocamdır. Onun yanında yetişme şansım oldu. O da hayatı önceleyen bir ustadır. Biz bir şeyler yazıp getiririz heyecanla. 'Sizin iyi öykü, iyi şiir getirmeniz değil iyi kadın, iyi erkek, iyi evlat olmanız daha önemli. Önce bunu sağlayın.' derdi. Hayatı hep yazının önüne koyar Mustafa Kutlu. Onun nasihatlarıyla büyüdüğümüz için biraz da 1990'ların eylemci tavrı dolayısıyla benim için edebiyat hep bir savunma hareketi oldu. Hakikatin yatağının içinden akmak gibi bir şeydi bu benim için." şeklinde konuştu. Sözlerine "Siyaset her nasılsa ayrılmaz bir parçamızdı. Vatan kurtarma diye bir derdimiz vardı. Çekilip de odamızda edebiyat yapalım gibi bir şansımız olmadı." diyerek devam eden Sibel Eraslan, bundan dolayı huzursuz olsa da bir parçalanma hissetse de nihayetinde bütün dileğinin bir an evvel bu parçalanmadan çıkıp bütüne ulaşmak olduğunu söyledi. "Benim sanatım hep namlunun ucunda olmak zorundaydı. Hayatımda seküler yarılma yaşamadım. Yaşasaydım belki daha kristalize bir edebiyatım olabilirdi." diyen Eraslan yaralanmaların, kırılganlıkların aşina bir dile yol açtığına dikkat çekti ve ekledi: "Bir kederiniz varsa diğer kederlere konuksever bir dil oluşturursunuz. Ben 25 yıldır başörtü yasaklarını göğüsledim. Bu hem benim kendi dilimi oluşturmamda bana bir alan açtı hem de başkalarının yaralarına kulak vermemi, onların da vicdanımda yer bulmalarını sağladı." Varlık dergisinin karşısında Hece'yi yerli bir ses, bir şeyler öğrenebileceğim bir mektep olarak gördüm. Dergâhsa evimdi." diyen Sibel Eraslan, iyi edebiyatın iyi bir dergi çevresinde öğrenilebileceğinin altını çizdi.