Gökdemir İhsan: Toplumsallığın inşası kurmacadır
Gökdemir İhsan, Edebiyat ve Öteki Şeyler seminerinde “Edebiyat toplumsallığın inşasında söylemin en önemli araçlarından birisidir” iddiasında bulundu. Zeytinburnu Belediyesi’nin düzenlediği “Edebiyat ve Öteki Şeyler” seminer dizisinde konuşan yazar Gökdemir İhsan, 19 Ekim 2015 günü Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde “Edebiyat ve Toplumsallık” başlığı altında edebiyatın toplumsallığın inşasındaki rolünü anlattı.
“Toplumsallığın inşasının kendisi de kurmacadır” Gökdemir İhsan, konu başlığında “toplum” yerine “toplumsallık” kavramını kullanmasını ise “Toplum bir entite, yani kendi başına varoluşa sahip bir şey değil, ancak bir vakıadır. Bu yüzden ‘toplum’ yerine ‘toplumsallık’ kavramını kullandım. Çünkü bu konuşmamda ayrıca toplum diye bir şey olmadığını da iddia edeceğim” diyerek anlattı. Bazı modern düşünürlerin toplumun kuruluşunun simgesel olduğunu söylediğini hatırlatan İhsan, “Ben de toplumsallığın kurmaca olduğunu iddia edeceğim. Toplumun simgesel oluşu gibi, toplumsallığın inşası da kurmacadır” dedi. Toplum modern bir icattır, aynı birey gibi Bazı modern Müslüman düşünürlerin, sosyolojinin kurucu babalığının İbn Haldun’a verilmemesini dert etmelerinin naif bir yaklaşım olduğunu söyleyen İhsan “Batılılar haklı; sosyolojinin kurucusu İbn Haldun değildir. Çünkü sosyolojinin konu edindiği toplum modern bir icattır” dedi. Modern düşüncenin önce bireyi ve hemen ardından toplumu icat ettiğini anlatan İhsan, “İnsanların kendi benlik tasavvurları değişmez ve sürekli değil, aksine tarihseldir” diyerek kadim zamanların insanının kendisini aileden, komüniteden ve canlı/cansız diğer varolanlardan bağımsız bir entite olarak tasavvur etmediğini ve yine kendisine bağımsız bir irade de atfetmediğini söyledi. Kadim insanın tepeden tırnağa örgütlü bir topluluğun üyesi olduğunu örneklerle gösteren İhsan, modern bireyin, tam da bu bağlardan, yani aileden, cemaatten ve dinden koparılarak “özgürleştirildiğini” iddia etti. “Bağlarından koparılarak ‘özgürleştirilen’ birey çaresiz ve savunmasız kılındı” diyen İhsan, “Artık bu ‘özgür’ bireyler, ortada gerçek bir birleştirici kalmadığı için, yapay yapıştırıcılarla birbirine raptedilerek toplum icat olundu” dedi. Toplumun simgesel inşasının söylem marifetiyle gerçekleştirildiğini söyleyen Gökdemir İhsan, başta gelen yapay yapıştırıcının ulusçuluk olduğunu, ulusların teşkilinde ise edebiyatın önemli bir paya sahip olduğunu hatırlattı ve “Ulusçular her bir için ulus için birer mitolojik inşa hikâyesi buldu; bulamayanlar da uydurdu” dedi. Kurmacanın retoriği Edebiyatın toplumsallığın inşasındaki rolüne verilebilecek kaba örneklerin toplumcu gerçekçi esereler ya da “hidayet romanları” olduğunu söyleyen İhsan, Andrey Jdanov’un 17 Ağustos 1934 tarihli Sovyet Yazarları Birinci Kongresindeki konuşmasından alıntılar yaptı. Jdanov’un kaba bir toplum mühendisliği vazettiğini söyleyen Gökdemir İhsan, Jdanov’un “Stalin yoldaş yazarlarımıza, ‘insan ruhunun mimarları’ adını vermiştir” dediğini hatırlatarak, “Köylülüğüne rağmen Stalin daha ince bir bakışa sahipmiş” dedi. Doğrudan propagandist unsurlar içermiyor olsa bile, her kurmacanın bir retoriğe ve bir söyleme sahip olduğunu iddia eden İhsan, “Modern bireyin imalat tezgahı olarak roman, insanın nasıl aşık olacağından şehveti nasıl hissedeceğine kadar, en öznel tecrübelerini dahi vazetmiştir” dedi. Franco Moretti’nin “Dünya Edebiyatı Üzerine Düşünceler” başlığıyla Türkçeleştirilen makalesine değinen Gökdemir İhsan, Moretti’nin alıntıladığı yazarlardan biri olan Doris Sommer’ın eleştirilerini aktardı: “On dokuzuncu yüzyıl ortası Latin Amerika romanlarındaki kadın ve erkek kahramanlar geleneksel doğrultuda birbirlerini tutkulu biçimde arzuluyor idiyseler bile, bu tutkular bir nesil önce görülmemişti. Aslında modernleşen âşıklar, kendilerinin de gerçekleştireceklerini umdukları Avrupa romanslarını okuyarak, erotik fantezileriyle nasıl rüya göreceklerini öğreniyorlardı”.