Düşünce Dünyasında Yüzeyselleşme Var
Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezinde gerçekleştirilen Gökdemir İhsan'ın sunduğu 8 Meclis: Düşünce başlıklı söyleşi serisine 27 Şubat'ta Kurtuluş Kayalı konuk oldu. Kayalı Türk düşünce hayatında zaman içinde bir yüzeyselleşme olduğuna dikkat çekti.
Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezinde 8 Meclis: Düşünce başlığıyla Gökdemir İhsan'ın hazırladığı söyleşi programına konuk olan Kurtuluş Kayalı, Osmanlı'nın son dönemleri, Cumhuriyeti'in kurulduğu yıllar ve bugün de dahil olmak üzere düşünce dünyası üzerine değerlendirmelerde bulunurken muhaliflere bakmazsak hadisenin bütününü görmekte sorun olabileceğini, bir olaya bakarken dışarıdan bakabilmenin daha sağlıklı düşünmeye imkân vereceğini söyledi. "Ne olursak olalım, nerede durursak duralım farketmez, biz Türkiye'nin düşünce insanlarını kendimize göre rötuşlayıp o biçime, o kalıba sokmaya çalışıyoruz." diyen Kayalı, Osmanlı son dönemi entelektüelini, 1930'ların, 40'ların 50'lerin adamlarını sanki bugün düşünüyorlarmış gibi bugün egemen olan düşünce bağlamında değerlendirmeye çalışıyoruz. Temel problemlerden biri bu." şeklinde konuştu. Türkiye'nin en ciddi entelektüellerinin her dönemde o dönemin değişik düşün odaklarından bağımsız olarak fikir üretebilen insanlar olduğunun altını çizen Kurtuluş Kayalı, "Bunlar ya kendi söylemeye çalıştıkları şeyleri çok daha radikal bir biçimde, meydan okuyarak söylüyorlar ya da söyledikleri eleştiriler daha örtük bir düzlemde cereyan ediyor." dedi. DÜŞÜNCEYİ KENDİ KALIBIMIZA GÖRE RÖTUŞLUYORUZ Sadece ideolojik kamplardakilerin değil bağımsız düşün adamlarının da dönem dönem önyargıların etkisinde kalıp birbirlerini anlamak için çaba sarfetmediğinden bahseden Kayalı, sözlerine şöyle devam etti: "Tanpınar bizim milli yazarımız. Baktığınız zaman solun hiçbir biçimde ilgilenmediği bir insan. Tanpınar bu durumu sükut suikastiyle karşılaşmak olarak nitelemiş. Tanpınar bunu söylerken başkaları farklı noktalarda mı? Mesela Hikmet Kıvılcımlı da neredeyse benzer bir ifade kullanıyor. İkisi birbirinden haberdar mı? Muhtemelen Tanpınar, Kıvılcımlı'dan haberdar değil. Ama Kıvılcımlı, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan haberdar. Kemal Tahir de 'Tanpınar yazar mı' diyor. Selim İleri Ayşe Şasa ile beraber Kemal Tahir'in ziyaretine gidiyor. Selim İleri, Kemal Tahir'e 'Huzur'u okumak lazım' diyor. 'Bırak, önemli değil' cevabını alıyor. Vefatından sonra Kemal Tahir'in evine gittiklerinde eşi 'Bu adamın seni bu kadar ciddiye aldığını zannetmezdik. Baktık masasının üzerinde açık olan en son okuduğu kitap Huzur'du' diyor." Tanpınar'ın Huzur gibi metinlerinin belli dönemde sadece sağ, muhafazakar kesimler tarafından okunduğunu hatırlatan Kayalı, Tanpınar'ın Mücevherin Sırrı ve Aydaki Kadın adlı iki metninin farklı bir Tanpınar portresi ortaya çıkardığı için muhafazakar çevrede 'Tanpınar'a nasıl bakacağız, Tanpınar bizim bildiğimiz Tanpınar değil. Bunu biz rötuşa tabi tutabilir miyiz?' şeklinde sorulara yol açtığını ve Tanpınar'a yönelik eleştirinin bariz bir biçimde fazlalaştığını kaydetti. "Aynı hikaye öbür kesimde sempatiye yol açıyor." diyen Kayalı, bunun düşünceyi kendi istediğimiz biçime sokmak bakımından olağanüstü ilginç bir hikaye olduğunu söyledi. SOLCULAR GEÇMİŞTEKİLERİ MUHAFAZAKAR BULUYOR "Geçmiş dönem solcusunda önemli entelektüel yok mu? Geçmiş dönem İslamcısında önemli entelektüel yok mu? Tabi ki var. Ama şu bir gerçek ki geçmiş dönem İslamcısında da solcusunda da daha ciddi, düşünceyi tartışmaya daha açık entelektüeller vardı." diyen Kurtuluş Kayalı, "Sol düşünceli bir adam bugün geçmişe baktığı zaman her şey çok değiştiği için geçmişteki bütün solcuları, solcuların ötesinde komünistlerin hepsini muhafazakar ve milliyetçi buluyor. Bu bakış İslami düşünce açısından da sözkonusu." şeklinde durum tesbitinde bulundu. Türkiye'de İslamcı düşünce, sol düşünce ve liberal düşüncenin gelişim trendinin aynı yönde ilerlediğinin altını çizen Kayalı, eski dönemde olmadığı ölçüde batılı düşünce adamları çok net bir biçimde Türkiye'de İslami düşünce adamlarının da sosyalist düşüncedeki adamların da rüyasına girdiğini söyledi. Biz sosyalizm kuracağız diyenlerin 1960'larda meseleye 'Bunu kurarken bu toplumu anlamak durumundayız. Bu toplumu anlamanın yollarından biri de din konusunda aykırı bir noktaya düşmemek.' diye baktıklarını ancak daha sonraki dönemlerde ilginç bir biçimde Batılı entelektüellerin yazdıkları hakkında düşünmediklerini kaydeden Kayalı, "Bu metinlerin bu toplumla bağlantısı nedir şeklinde bir bakış yok artık. Bu metinlerde söylenen şeyler Türkiye'de nereye düşer? Türkiye açısından ne ifade eder. Böyle bir derdimiz yok. Zaman içinde bir yüzeyselleşme var." şeklinde konuştu.